2021 Altın Küre Ödülleri

Hollywood Yabancı Basın Birliği tarafından belirlenen ve genellikle Oscar ödüllerinin habercisi olarak nitelendirilen Altın Küre Ödülleri, dün gece 78. kez sahiplerini buldu.

Covid-19 nedeniyle ilk kez sanal ortamda ödüllerin dağıtıldığı programı Tina Fey ve Amy Poehler sundu.

Nomadland filmiyle drama dalında en iyi film ödülünü ve aynı filmle en iyi yönetmen ödülünü kazanan Chloé Zhao, Altın Küre kazanan Asya kökenli ilk kadın olarak tarihe geçti.

Gecede Rosamund Pike’ın tuhaf elbisesi ile Jodie Foster’ın online bağlantıda pijamayla ödül alması çok konuşuldu.

Törende Cecil B.deMille Özel Ödülü alan Jane Fonda da konuşmasıyla törene damga vurdu. Fonda “Hikayeler kalbimizi ve fikirlerimizi değiştirebilir. Birbirimizi yeni bir ışığın altında görmemize yardım eder, empati yapmamızı, birbirimizi tanımamızı sağlar. Bütün farklılıklara rağmen hepimiz insanız” dedi. Fonda konuşmasında, Hollywood’a herkesin hikayesinin görülür ve duyulur olması için bir şans verilmesi çağrısında bulundu. Sinema endüstrisinin görmekten ve duymaktan korktuğu bazı hikayeler olduğunu da hatırlatan Fonda, bazılarının duyulması için çaba harcandığını, bazılarının da seslerinin kısıldığını anlattı.

Nomadland ve Soul son zamanlarda izlediğim ve beni etkileyen filmlerdi, ödül almalarına çok sevindim. Borat’ı merak ettim, izleyeceğim. Minari de izlenmeli. Bir de I Care a Lot’u merak ediyorum.

Aday filmlerden Sound of Metal’i ve News of the World’ü merak ediyorum.

78. ALTIN KÜRE ÖDÜLLERİ’Nİ KAZANAN FİLMLER

  • Drama Dalında En İyi Film: Nomadland
  • En İyi Yönetmen: Chloé Zhao (Nomadland)
  • Müzikal/Komedi Dalında En İyi Film: Borat Subsequent Moviefilm
  • En İyi Yabancı Film: Minari
  • En İyi Animasyon Filmi: Soul
  • En İyi Senaryo: Aaron Sorkin (The Trial of the Chicago 7)
  • En İyi Film Müziği: Soul (Trent Reznor, Atticus Ross, Jon Batiste)
  • Drama Dalında En İyi Kadın Oyuncu: Andra Day (The United States vs. Billie Holiday)
  • Drama Dalında En İyi Erkek Oyuncu: Chadwick Boseman (Ma Rainey’s Black Bottom)
  • Müzikal/Komedi Dalında En İyi Kadın Oyuncu: Rosamund Pike (I Care A Lot)
  • Müzikal/Komedi Dalında En İyi Erkek Oyuncu: Sacha Baron Cohen (Borat Subsequent Moviefilm)

78. ALTIN KÜRE ÖDÜLLERİ KAZANAN DİZİLER

  • Drama Dalında En İyi TV Dizisi: The Crown
  • En İyi Mini Dizi ya da TV Filmi: The Queen’s Gambit
  • Müzikal veya Komedi Dalında En İyi TV Dizisi: Schitt’s Creek
  • Drama Dalında En İyi Kadın Oyuncu: Emma Corrin, The Crown
  • Drama Dalında En İyi Erkek Oyuncu: Josh O’Connor, The Crown
  • Mini Dizi ya da TV Filmi Dalında En İyi Kadın Oyuncu: Anya Taylor-Joy, The Queen’s Gambit
  • Mini Dizi ya da TV Filmi Dalında En İyi Erkek Oyuncu: Mark Ruffalo, I Know This Much Is True
  • Müzikal veya Komedi Dalı’nda En İyi Kadın Oyuncu: Catherine O’Hara, Schitt’s Creek
  • Müzikal veya Komedi Dalı’nda En İyi Erkek Oyuncu: Jason Sudeikis, Ted Lasso

Psikesinema 28. Sayısı Yayında!

Mart- Nisan 2020 Sayısı Bayilerde

Bu sayıda, aynı zamanda Büyükada’dan komşularım olan yönetmen çift Mehmet Bahadır Er ve Maryna Er Gorbac ile son filmleri Omar ve Biz hakkında yaptığım röportaj yer alıyor.

Psikesinema Mart 2020

2008’de ilk filmlerini çektiler: Kara Köpekler Havlarken. 2013’te ise Sev Beni adlı filme imza attılar.

Röportajdan…..

Kara Köpekler Havlarken, bir ilk film olmasına rağmen, adı hafızalara kazınmış, bilinen bir film oldu.

Bahadır: Evet, ben çok seviyorum filmin ruhunu, hala kendi yirmibeş yaşımı görebiliyorum filmde. Amerika’da bir film profesyoneli ile konuşuyorduk son filmimiz Omar ve Biz için, sizi hatırlıyorum, Kara Köpekler Havlarken’i çekmiştiniz diyor, on sene geçmiş, iyi bir kartvizit demek ki.

Maryna: Türkiye’de çok ödül almadı ama yurtdışında bile adını duyurdu galiba evet.

Çektiğiniz üç filme baktığımızda, bir yandan hiç birbirlerini çağrıştırmayan filmler, bir yandan da sosyolojik, ekonomik ve politik konulara değinen filmler. Omar ve Biz’de iki Suriyeli göçmenle komşu olmak durumunda olan emekli bir komutanın evrimini izliyoruz. Herkesin hassas olduğu, işlemesi zor bir konu, nasıl gelişti senaryosu? Gerçek bir hayat hikayesi mi?

Tesadüfen tanıştığımız Pakistan’lı bir göçmenin hikayesinden etkilendik ama onun hayat hikayesi değil…..

5 sayfalık, dolu dolu röportajın devamı Psikesinema Dergisi‘nde.

Basılı dergilere destek olalım.

76. Altın Küre Adayları Açıklandı, Zayıf Liste Epey Şaşırttı

Oscar’ı şekillendirmesiyle ünlü Altın Küre ödülleri sahiplerine 6 Ocak’ta düzenlenen törenle verilecek. Bu yıl adaylar epey zayıf. İlk kez bir süper kahraman filmi, Black Panther, Altın Küre’ye Drama kategorisinden aday oldu. Ama neden oldu bilemedik.

Bradley Cooper‘ın ilk yönetmenlik deneyimi ile hemen aday gösterilmesi ve nice usta yönetmenin listede yer almaması da ilginç doğrusu.

Adaylıklarda First Man, Widows ve Cold War nasıl yok diyenler de çoğunlukta.

İşte bu yılın Altın Küre adayları:

Drama dalında en iyi film

If Beale Street Could Talk

BlacKkKlansman

Black Panther

Bohemian Rhapsody

A Star Is Born

Komedi ya da müzikal dalında en iyi film

Crazy Rich Asians

The Favourite

Green Book

Mary Poppins Returns

Vice

Drama TV dizisi en iyi kadın oyuncu

Sandra Oh, “Killing Eve” (BBC America)

Julia Roberts, “Homecoming” (Amazon)

Keri Russell, “The Americans “(FX)

Elisabeth Moss, “The Handmaid’s Tale” (Hulu)

Caitriona Balfe, “Outlander” (Starz)

Komedi ya da müzikal dalında en iyi erkek oyuncu

Christian Bale, “Vice”

Lin-Manuel Miranda, “Mary Poppins Returns”

Viggo Mortensen, “Green Book”

Robert Redford, “The Old Man and the Gun”

John C. Reilly, “Stan and Ollie”

Sinema dalında en iyi yönetmen

Bradley Cooper, “A Star Is Born”

Alfonso Cuarón, “Roma”

Peter Farrelly, “Green Book”

Spike Lee, “BlacKkKlansman”

Adam McKay, “Vice”

Sinema dalında en iyi yardımcı erkek oyuncu

Mahershala Ali, “Green Book”

Timothée Chalamet, “Beautiful Boy”

Adam Driver, “BlacKkKlansman”

Richard E. Grant, “Can You Ever Forgive Me?”

Sam Rockwell, “Vice”

Sinema dalında en iyi kadın oyuncu

Glenn Close, “The Wife”

Lady Gaga, “A Star Is Born”

Nicole Kidman, “Destroyer”

Melissa McCarthy, “Can You Ever Forgive Me?”

Rosamund Pike, “A Private War”

Komedi ya da müzikal dalında en iyi kadın oyuncu

Emily Blunt, “Mary Poppins Returns”

Olivia Colman, “The Favourite”

Elsie Fisher, “Eighth Grade”

Charlize Theron, “Tully”

Constance Wu, “Crazy Rich Asians”

Sinema dalında en iyi yardımcı kadın oyuncu

Amy Adams, “Vice”

Claire Foy, “First Man”

Regina King, “If Beale Street Could Talk”

Emma Stone, “The Favourite”

Rachel Weisz, “The Favourite”

Drama dalında en iyi TV dizisi

Killing Eve” (BBC America)

“The Handmaid’s Tale” (Hulu)

“Homecoming” (Amazon)

“The Americans” (FX)

“Pose” (FX)

“Bodyguard” (Netflix)

Müzikal ya da komedi dalında en iyi TV dizisi

“Barry” (HBO)

“The Good Place” (NBC)

“The Marvelous Mrs. Maisel” (Amazon)

“The Kominsky Method” (Netflix)

“Kidding” (Showtime)

En iyi orijinal şarkı

“All the Stars,” “Black Panther”

“Girl in the Movies,” “Dumplin’”

“Revelation,” “Boy Erased”

“Shallow,” “A Star Is Born”

“Requiem for a Private War,” “A Private War”

Müzikal ya da komedi TV dizisi dalında en iyi kadın oyuncu

Rachel Brosnahan, “The Marvelous Mrs. Maisel” (Amazon)

Alison Brie, “GLOW” (Netflix)

Kristen Bell, “The Good Place” (NBC)

Debra Messing, “Will & Grace” (NBC)

Candice Bergen, “Murphy Brown” (CBS)

Müzikal ya da komedi TV dizisi dalında en iyi erkek oyuncu

Bill Hader, “Barry” (HBO)

Donald Glover, “Atlanta” (FX)

Jim Carrey, “Kidding” (Showtime)

Michael Douglas, “The Kominsky Method” (Netflix)

Sacha Baron Cohen, “Who Is America” (Showtime)

Yabancı dilde en iyi film

“Capernaum”

“Girl”

“Never Look Away”

“Roma”

“Shoplifters”

Moonlight / Ay Işığı

Not: Yazıda filme dair bazı sürprizler bulunmakta.

Bizler Oscar öncesi La La Land’i izlemiş ve hayran olmuş bir şekilde hayatımıza devam ededuralım, Moonlight (Ay Işığı), 74. Altın Küre Ödülleri’nde 6 dalda adaylık elde edip drama dalında en iyi film ödülünü kazanmıştı bile. Amerikan Film Enstitüsü tarafından da 2016’da çekilmiş en iyi 10 filmden biri seçilen Moonlight, Berry Jenkins imzalı. Filmin senaryosu ise yönetmen tarafından In Moonlight Black Boys Look Blue adlı kitaptan uyarlanmış. Aynı zamanda yakınlarda ‘Gay-Lezbiyen Eğlence ve Eleştiri Topluluğu’ tarafından da 170 yapım arasında yılın en iyi filmi seçildi.

Bu sene Oscar öncesi en çok öne çıkan üç filmden biri Moonlight şüphesiz. Manchester By the Sea ve La La Land ile birlikte bu üç yapıma baktığımızda birbirinden öyle farklı üç tonda filmle karşılaşıyoruz ki… Hepsinde hayran olunacak farklı özellikler mevcut. Moonlight’a dönelim. Siyahilerin çoğunlukta olduğu bir mahallede uyuşturucu satıcılarının etrafında dolanıyoruz bir süre, daha sonra ise küçük bir siyahi çocukla ilerliyoruz filmde. Bu çocuğun hayatı boyunca yaşadığı üç ayrı yaş kesitini farklı isimler vererek, bölümlere ayırarak sunuyor bize yönetmen. 1- Küçük, 2- Chiron, 3- Siyah başlıklarıyla Chiron’un yaşamının şekillenişine şahit oluyoruz. ( Üç ayrı dönemi canlandıran üç ayrı oyuncu birbirlerine ancak bu kadar benzeyebilirler, mimik, beden dili gibi detaylar da çok iyi çalışılmış ve son derece inandırıcı geçişler çıkmış ortaya.) Çelimsiz ve içine kapanık olduğundan arkadaşları tarafından itilip kakılan, alay edilen Chiron’un babası yoktur, annesi ise adı çıkmış, uyuşturucu bağımlısı, sorumsuz bir kadındır. Uyuşturucu satıcısı Juan ise özünde iyi ve adil bir adamdır, Chiron’a sevgi duyar, sevgilisi Teresa ile birlikte Chiron’u bağırlarına basarlar, ona yaşayamadığı anne baba/huzurlu aile duygusunu yaşatırlar.

Çelimsizliği ve kendini “bir erkek gibi” ortaya koymadığı için küçük yaşında “ibne” diye dalga geçilen Chiron, Juan ve Teresa’ya sorar: ibne ne demektir? İkili bunun gay kişileri aşağılamak için kullanılan bir sözcük olduğunu, eğer gay’se bunun bir sorun olmadığını ve zamanı gelince bunun olup olmadığını zaten hissedeceğini anlatırlar Chiron’a, muhteşem bir açıklık ve anlayışla. Chiron ile okulda dalga geçmeyen, onu adam yerine koyan tek arkadaşı ise Kevin’dir. Bir akşam sahilde sigara içerlerken aralarında yaşanan yakınlaşma Chiron’un hayata tüm bakışını değiştirir.

Bir erkeğin psikolojik gelişimini tüm çıplaklığıyla anlatan film, safi eşcinsel bir hikaye anlatmanın değil, bir insanın başka bir insana yakın hissetmesinin, sevgi, aşk, güven duymasının hikayesini anlatmanın peşinden gidiyor ve bu anlatımı da bu denli farklı ve cesur sularda ilerleyerek yapmayı tercih ediyor. Chiron’un gerçekten de çocukluğundan beri kendini gay olarak mı hissettiği, yoksa maruz kaldığı itilip kakılma ve yalnızlık sonucunda kendini yakın hissettiği tek arkadaşı Kevin’le yaşadığı yakınlaşmadan dolayı mı bu yönelimde olduğu bir soru işareti… Belki de, Kevin’in yıllar sonra karşısına geçip sorduğu gibi, “sen kimsin Chiron?”un cevabı aslında ne yazık ki Chiron 40’lı yaşlarına geldiğinde bile, kendisi tarafından dahi verilemeyecek durumda, çıkarımını yapabiliriz. Chiron’un annesinin sevgisizliğinin nedenlerini sorguladığınızda ise ekonomik eşitsizlikler, ataerkil sistem yapısının getirdiği haksızlıklar, bu haksız düzende parasızlığın, geçim derdinin insanı nasıl da sevgisiz bir canavara dönüştürebileceğiyle yüzleşiyorsunuz. Film hem bu açıdan, hem de kimlik sorunları ve cinsiyet kodları açısından zengin okumalara, sorgulamalara açık. Filmin müzik, çerçeveleme, ışıklandırma, renklendirme seçimlerinin de hikayenin hissinin seyirciye geçmesine hizmet etmesi bağlamında dört dörtlük seçimler olduğunu söylemek gerek.

Yaklaşık 2 saatlik bir film Moonlight fakat ikinci yarıda tempo düşüklüğüne uğruyor ve sanki çok uzamış ve toparlaması gerekiyormuş hissine kapılabiliyorsunuz izleyici olarak. 2016 Akademi Ödülleri döneminde Oscar adaylarının genellikle beyaz sanatçılardan oluştuğu, adayları belirleyen jürinin de “yaşlı ve beyaz erkeklerden oluştuğu, ödüllerde ırkçılık mı var söylemiyle tartışılmıştı. Bu sene adaylıklarda siyahi oyuncular da, siyahilerin yaşadıklarını anlatan filmler de epey fazla. Bu durumun ödül kazanacak filmlerin pozitif ayrımcılığa uğramasına sebep olup olmayacağı konuşuluyor şimdilerde. Son kertede Moonlight, ele aldığı konunun benzersizliği, başarılı oyunculukları ve dikkat çekici sinematografisiyle kuşkusuz iyi bir film. Yılın en iyi filmi kadar büyük bir iddiası olduğunu düşünmesem de, Oscar yarışında ön sıralarda olmayı hak eden, değerli bir çalışma.

Not: Yazı populersinema.com sitesinde yayınlanmıştır.

Toni Erdmann

Alman kadın yönetmen Maren Ade’nin üçüncü uzun metraj yönetmenlik denemesi Toni Erdmann.  Filmin en kuvvetli gücü olan senaryosu da kendisine ait. Peter Simonischek’in canlandırdığı Winfried Conradi, filme adını veren Toni Erdmann diye bir karakter yaratarak, sürekli cebinde taşıdığı takma çarpık dişleri takıp, arada bu imajını perukla da besleyerek yaptığı şakalarla, gündelik yaşamdaki sıkıntıların üstesinden gelmekte olan yaşlıca bir adam. Köpeğiyle Almanya’da yaşıyor, yalnız. Daha sonra aslında 30’lu yaşlarında bir kızı olduğunu öğreniyoruz.  Winfried’i, eski eşinin evinde işkolik kızı Ines’in (Sandra Hüller) doğumgününün erken kutlandığı bir günü takip ederken baba kızın aralarında belli belirsiz bir mesafe olduğunu fark ediyoruz.

İşkolik Ines artık Bükreş’te yaşamaktadır. Babası o günden sonra kızına sürpriz bir ziyarette bulunur. Bu ziyarette yaşananlar baba kızın ilişkilerini ve birbirlerine olan tezatlıklarını daha net hissetmemizi sağlıyor. Filmde hiç yeri olmasa da Ines’in çocukluğunda babasından yeterince sevgi görmediğini ve bir şekilde mükemmeliyetçi yetiştirildiğini hissediyoruz. Yaş kemale erince de Ines bu sevgisizliği ve mükemmeliyetçiliği bastırabilmek için işkolik ve soğuk bir kadın olup çıkmıştır. Öyle işkolik ve soğuk ki, iş yerindeki seksist yaklaşımlara tepki bile vermeyecek kadar “sistem insanı” olmuş durumda Ines. Fakat içinde kopan fırtınalar da hissediliyor. Kadın erkek ilişkilerinde de, arkadaşlıklarında da, iş arkadaşlarıyla olan durumunda da hep bir sakatlık seziyoruz.  Ines adeta yaşıyor olmak için yaşıyor, sanki bazı şalterleri kapatmış, aşırı yoğun çalışarak günü öldürüyor ve ertesi güne yine bir robot olarak devam ediyor. Günümüz kapitalist düzeninde, sokakta gördüğümüz üç kişiden biri aslında Ines ne yazık ki…

Kızının bastırdığı mutsuzluğu ve yalnızlığı fark eden, ve onun kadar mutsuz ve yalnız olsa da bunun çözümünü mizahta bulmuş olan baba, neredeyse rahatsız edici bir ısrarla kızının gerçeklerle yüzleşmesi, rahatlaması ve hayatını yaşaması için elinden geleni ardına koymuyor, sınırları aşıyor. Haydi Ines, diyorsunuz izlerken, babanın genlerinden sana hiç mi bir şey geçmedi, biraz rahatla!

Temelde bir baba kız ilişkisini ele alan bu trajikomik film, bir yandan kurumsal hayatın insanları nasıl da robotlaştırdığını bu denli yakın bir perspektiften anlatabilmesi adına çok değerli bir yapım. Uzun bir film ve diyaloglar çok bol fakat bir o kadar da zengin ve tatmin edici. Babanın da kızın da karakter çözümlemeleri çok derin ve oyunculuklar bu derinliği şahlandırmış.

Yönetmen Maren Ade, senaryoda yazarken Winfried’in Toni Erdmann oluşunu Amerikalı komedyen Andy Kaufmann’ın Toni Clifton karakterini üretmiş olmasından ilham alarak yazdığını söylüyor. Yönetmenin üçüncü uzun metrajı olan Toni Erdmann, bu sene Oscar yarışında en iyi yabancı dilde film adaylarından biri.

Yalnızlık, iletişimsizlik, aile bağları, birey olmak, toplumsal düzen, beklentiler, psikolojik bozukluklar ve yaşamla mücadele etme dürtüleri, biraz mizahın her şeyi ne denli değiştirebileceği üzerine komik, trajik, düşündüren, tatlı, değerli, çılgın, cesur bir film Toni Erdmann. 1976 doğumlu genç yönetmeni de takibe devam!

Not: Bu yazı popülersinema.com’da yayınlanmıştır.

89. Oscar Adayları Fazla Şaşırtmadı

Fotoğraf esquire.com’dan alınmıştır.

Geçtiğimiz 2 sene en iyi film dalında 8 aday çıkaran Akademi, bu yıl 9 film çıkardı. Geçtiğimiz sene Oscar ödüllerinde çeşitlilik olmadığına dair eleştiriler vardı; hem adaylıkların çoğunun beyazlardan oluşuyor olması, hem de oyunculuk kategorisi dışındaki kategorilerde kadın adayların azlığı dikkat çekmiş, hatta protestolara neden olmuştu. Bu zamana kadar adaylıkların sadece % 16’sı kadın. 1929’dan beri Oscar adaylıklarının %7’si siyahi, 1991’den beri ise yaklaşık %11 kadar siyahi adaylıklar var. Bu sene adaylarda da, film konularında da bu konuya hassas yaklaşıldığı gözleniyor.

Şahsen Amy Adams’ın en iyi kadın oyuncu adayı olmaması beni biraz şaşırttı ve üzdü. En iyi film adaylıklarında yine bir süper kahraman filmi olmaması dikkatimi çekti, bir Deadpool olsa iyi olmaz mıydı dedim açıkçası. Dr. Strange’nin bir şekilde adaylıklarda olmasına ise sevindim. Arrival da, türü sebebiyle, belki Academy bu filmi görmez dediklerimdendi, yer almasına sevindim. Kazanacağını düşündüğüm isimleri bold olarak işaretledim:

En İyi Film Adayları:

La La Land – 13 dalda aday olarak bir rekora imza attı.
Arrival
Fence
Hacksaw Ridge
Hell or High Water
Hidden Figures
Lion
Manchester by the Sea
Moonlight

En İyi Kadın Oyuncu Adayları:
Emma Stone, La La Land
Natalie Portman, Jackie
Amy Adams, Arrival
Meryl Streep, Florence Foster Jenkins
Isabelle Huppert, Elle

En İyi Erkek Oyuncu Adayları
Casey Affleck, Manchester by the Sea
Denzel Washington, Fences
Ryan Gosling, La La Land
Viggo Mortensen, Captain Fantastic
Andrew Garfield, Hacksaw Ridge

En İyi Yönetmen Adayı
Denis Villeneuve, Arrival
Mel Gibson, Hacksaw Ridge
Damien Chazelle, La La Land
Kenneth Lonergan,  Manchester by the Sea
Barry Jenkins, Moonlight

En İyi Sinematografi:
Arrival
La La Land
Lion
Moonlight
Silence

En İyi Uyarlama Senaryo Adayları:

Arrival
Fences
Hidden Figures
Lion
Moonlight

En İyi Özgün Senaryo Adayları:

La La Land
Hell or High Water
The Lobster
Manchester by the Sea
20th Century Women

En İyi Animasyon Film Adayları:

Zootopia
Kubo and the Two Strings
Moana
My Life as a Zucchini
The Red Turtle

En İyi Yabancı Film Adayları:

Land of Mine
A Man Called Ove
The Salesman
Tana
Toni Erdmann

Tüm adaylıklar için tıklayın.