Müslüm

Bu Cuma (26 Ekim) vizyona “Müslüm” adlı yerli film giriyor. Müslüm Gürses’in hayatını konu alıyor bu kurmaca yapım. Bugün filmi basın gösteriminde izleme fırsatı bulduk. Müslüm Gürses’in kim olduğunu bilmeyen yoktur diye tahmin ediyorum ama bu yazıda yine de girizgâhımızı “Müslüm Gürses kimdir” üzerinden yapalım kısaca.

Babalığı tadamamış olsa da müzik dünyasında “Müslüm Baba” olarak tanınan Müslüm Akbaş, keşfedildikten kısa bir süre sonra Müslüm Gürses adıyla sahne alır ve böyle ünlenir. 1953 Urfa doğumlu Müslüm Gürses’i 2013’te kaybettik. Kendisi Türk halk müziği ve arabesk şarkıcısıydı. Müslüm Gürses`in dinleyici kitlesi birçok araştırmaya konu oldu, hatta bu konuda yazılmış doktora tezleri bile var. Arabesk müzik dinleyicilerinden “Müslüm’cüler” her zaman hayranlıklarını abartılı şekilde yaşadılar ve gösterdiler. Basın gösteriminden önce hepimizde aynı mizahi yaklaşım vardı: jilet dağıtmayacaklar mı? “Jilet’in sunduğu Müslüm, başlıyor!” Zira Müslüm Gürses hayranları, konserlerde kendilerine jiletle faça atmalarıyla ünlendiler adeta.

1960’ların sonunda Orhan Gencebay ile geliştiğini söyleyebiliriz sanırım halk müziğinin arabesk müziğe evrilişi için. Türkiye’nin o dönemki şartları göz önüne alındığında umutsuzluk, mutsuzluk ve acı gibi öğeleri yansıttığı için bu şarkı tarzının Türk halkı tarafından büyük ilgi gördüğü aşikar. Bu tarz müzik özellikle kırdan kente göç eden ve gecekondularda yaşayan kesimin büyük oranda ilgisini çekmişti. Kısa bir süre sonra bu türde yeni şarkıcı ve besteciler çıkmıştı. Bunlar arasında sayılabilecek en önemli sanatçılardan biri Müslüm Gürses’ti ve zamanla arabesk popüler kültürün vazgeçilmezi haline geldi şüphesiz. Arabesk müzik, ekonomik sorunları, kötü hayat koşullarını, sefaleti, şehre ait olmamayı ve elbette aşk acısını barındıran bir tür oldu çıktı.

Arabesk kültür, ürettiği her şey üzerinden genellikle “yoz”, “dejenere” ve “bilinçsiz” sıfatlarıyla anılmakta. Günümüzde ise arabesk, içi boş filmlerle ya da dejenere müzikle sınırlandırılamayacak kadar geniş bir kolektif ruh halini temsil ediyor diye düşünüyorum. Müslüm Gürses ise Allah vergisi bir yeteneğe sahip olan, değerli bir sanatçıydı bana soracak olursanız.

Arabesk kültür ve bu kültüre yaklaşım ile ilgili konuşulacak ve tartışılacak çok fazla şey var ama artık filme gelelim. Müslüm, bir Müslüm Gürses belgeseli değil. Bir arabesk kültür belgeseli de değil. Zaten bu film, bir belgesel değil. (Demirel’e saygılar) Bu komikli vurguyu neden yapıyorum:  biyografik bir yapım oluşu ve belli bir dönem ve kültürü kapsayışı nedeniyle, bu konuya toplu bir bakış var mı, tüm anlatılması “gerekeni” anlatmış mı gibi beklentiler oluşuyor insanda ister istemez. Müslüm, Müslüm Gürses’in kişisel hayat hikayesine ve çocukluğuna çok ama çok yakından bakan bir film. Adım adım büyüyüşüne şahit oluyoruz, baba şiddetine maruz kalışını, annesini ve kardeşini müthiş trajik şekilde kaybedişini, müziği içinde hissetmeye başladığı anları, ustasını buluşunu ve ondan öğrendiklerini, yılmadan müziğe devam edişini, pavyonlarda çalışmaya başlayıp para kazanmak durumunda kaldığı dönemleri, İstanbul’a gelişini, öldü sanılıp morga konmuşken son anda yaşadığı anlaşılıp acil ameliyata alınması gerekecek kadar büyük bir kaza geçirişini, alnındaki platinden dolayı hayat boyu baş ağrısı çekişini, duyma ve koklama duyularını günden güne yitirişini. Çocukluk travmalarını atlatamayışını… Muhterem Nur’a olan tutkulu sevgisi ve ilişkilerini… “Sen evliya mısın” dedirtecek kadar büyük bir vicdana sahip oluşunu öğreniyoruz. Ciğerim dediği erkek kardeşini kaybedişini. Acılarını alkolle dindirmeye çalışışına şahit oluyoruz. Bunlar var bu filmde.

Müslüm Gürses, babadan yana şanssız bir çocukmuş. Çocukmuş diyorum çünkü o yaralı çocuğu hep barındırmış içinde belli ki. Cehaletini, güçsüzlüğünü, beceriksizliğini, tembelliğini, ayyaşlığını kaba kuvvete sığınarak bastıran, kendisinde hiçbir zaman bir hata görmeyen ve ortalığı yakıp yıkan o baba karakteri aslında toplumda görülen en tehlikeli ve en iyileştirilmesi gereken birey.

Fanatik Müslüm’cüleri çılgın bir konserde görüyoruz filmde. Çok kısa bir sahne. Aslında toplumun tarafından da bir ayna tutularak, benzer sanatçılardan ayrılıp nasıl böyle fanatik bir toplumsal karşılık bulduğunu biraz daha anlatabilirmiş belki film. Fakat bana kalırsa bu bir tercih meselesi, o kısmı anlatacak olsaydı, insan Müslüm’den biraz kopup, sanatçının çocukluk travmalarına o denli güç vermemesi daha yerinde olurdu. Filmde Müslüm Gürses’in 2000’li yıllardan sonra daha modern ve “pop” denemeler yaptığı döneme de yer verilmemiş. Malum Gürses o dönem repertuarına pop ve hatta rock şarkıları eklemeye başlamıştı, bu da kendi kitlesi tarafından eleştirilmişti.

Filmin iki yönetmeni var: Ketche ve Can Ulkay. Ketche aslında Türk reklam camiasının önde gelen yönetmenlerinden biriyken, çektiği sinema filmleri ve kendine has klip tadında sinematografik imzasıyla da adından söz ettiren bir yönetmen oldu, Can Ulkay ise meşhuuur Ayla filminin yönetmeni. Zaten Ayla’nın yapımcıları bu filmin de yapımcıları imiş ve film için 20 milyon TL harcamışlar. Filmin senaryosu ise Hakan Günday ve Gürhan Özçiftçi’ye ait. Görsel açıdan da senaryo açısından da çok doğru isimlerin biraraya geldiğini düşünüyorum ve bu da projeye yansımış, filmde sinemasal anlamda rahatsızlık veren bir eksiklik yok.

Oyunculuklara gelecek olursak, şaşırtıcı durumlar söz konusu. Müslüm Gürses gibi kendine has bir fiziği ve beden dili olan, nev-i şahsına münhasır bir kişiyi canlandırmak her babayiğidin harcı değil. Üstelik genelde biyografik Türk filmlerinde makyaja o kadar abanılıyor, canlandırılan kişiye benzemesi için o kadar ekstra çaba sarfediliyor ki, açıkçası Timuçin Esen’in Müslüm Gürses’i canlandıracağını duyduğumda oldukça endişelenmiştim fakat Timuçin Esen de, sanat yönetimi de muhteşem iş çıkarmışlar. Abartılı olmayan ama kesinlikle sakil de durmayan, inandırıcı bir benzerlik. (Gerçi bazen Müslüm Gürses’in sahnede şarkı söylerken yaptığı kendine has beden hareketlerinin canlandırılışında hafif bir abartı hissediliyordu ama o kadar kusur olsun.) Timuçin Esen’in tüm şarkıları kendisinin seslendirmesine ne demeli? Üstelik rahmetlinin konuşma sesi ve ritmi de enteresandır, ara ara incelir sesi konuşurken, kelimelerde farklı yerlere vurgu yapar vs,  bunu da başarmış Esen, hafif mizahi de olmuş, hoş olmuş. Fakat konser sahnesindeki posterler gözüme battı açıkçası, işte orada sakil durmuş Timuçin Esen’in fotoğrafları. O sahnelerde az da görünse Gürses’in gerçek posterleri kullanılabilirdi diye düşünüyorum. Anne rolünde okul arkadaşım Ayça Bingöl şahane bir iş çıkarmış, kendisine buradan selam ederim. Allahsız babayı canlandıran Turgut Tunçalp adeta kendinden nefret ettirmeyi başarmış, izlerken hırs doldu içim o babaya karşı, ne yalan söyleyeyim. Muhterem Nur’dan daha Muhterem Nur olmuş çok sevgili Zerrin Tekindor, tebrikler! Limoncu Ali lakaplı müzik öğretmenini de Erkan Can’dan başkası canlandıramazdı diye düşünüyorum, tam isabet!

Ve yeni bir yetenek keşfi: Şahin Kendirci. Acun Ilıcalı’nın TV yarışmalarında çocukken türkü söyleyip sesiyle herkesi etkilemiş, şimdi ise bizi oyunculuk kabiliyetiyle etkileyen küçük Müslüm o, henüz 17 yaşında ve bence gerçek bir keşif.

Müslüm etkileyici bir gişe filmi, salonların dolacağından hiç şüphem yok. Mendilleri de hazırlayın derim.

 

Başka Çarşamba’nın En Kalabalık Gösterimi: Climax!

Gaspar Noé’nin 2 Kasım’da vizyona girecek filmi Climax’in ön gösterimi, dün Başka Çarşamba kapsamında seyirciyle buluştu. Başka Çarşamba’nın düzenlendiği yedi salonun da tam kapasite gösterim yapmasıyla film, Başka Çarşamba’nın en kalabalık gösterimini gerçekleştirmesini sağladı. Film Başka Sinema gösterimleri arasında rekor kırdı.

Her şeyin kontrolden çıktığı bir partiyi konu alan filmde; danslar, müzikler, neon renkler ve durmak bilmeyen bir kamera ile çılgın yönetmen Gaspar Noé bir kez daha kendine özgü bir dünya yaratmayı başarıyor.

Filmin etkisinden çıkamayanlar, tekrar seyretmek isteyenler ve seyretme şansı bulamamışlar için CLIMAX,  2 Kasım’dan itibaren Başka Sinema dağıtımıyla seyircileriyle buluşuyor.

Filmekimi Bu Yıl 70 Binin Üzerinde İzleyiciye Ulaştı

Açılışını, başrollerini Lady Gaga ile Bradley Cooper’ın paylaştığı Bir Yıldız Doğuyor filmiyle yapan Filmekimi programında, Cannes’da Altın Palmiye kazanan Arakçılar’dan bu yıl Cannes’dan en iyi ilk filme verilen Altın Kamera dahil üç ödülle ayrılan Kız’a, Berlin’de En İyi Senaryo Ödülü’nü alan Müze’den Venedik’te Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan Sarayın Gözdesi’ne merakla beklenen, çoğu ödüllü 48 film yer aldı. Filmekimi’nde Asghar Farhadi, Terry Gilliam, Jean-Luc Godard, Pawel Pawlikowski, Ethan Hawke, Nadine Labaki, Gaspar Noé, Deniz Gamze Ergüven, Jafar Panahi gibi birçok saygın yönetmenin yeni filmleri gösterildi.

Filmekimi Venedik’te Altın Aslan’ı alan Roma’nın programa eklenmesiyle İstanbul’da, 15 Ekim’de bu filmin gösterimleriyle kapandı.

 

6. Boğaziçi Film Festivali Cuma Başlıyor

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sinema Genel Müdürlüğü, THY, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı’nın katkılarıyla ve Kurumsal İş Ortağı TRT, Kurumsal İletişim Ortağı TürkMedya, Global İletişim Ortağı Anadolu Ajansı, İletişim Sponsoru TV+’ın destekleriyle düzenlenen festivalin altıncısı, 24 Ekim Cuma günü başlıyor.

Türkiye ve dünya sinemasının en son ve başarılı yapımlarını İstanbullu sinemaseverlerle buluşturacak 6. Boğaziçi Film Festivali’nin etkinlikleri de pek ilgi çekici: Sergei Loznitsa, Bent Hamer gibi usta sinemacıların deneyimlerini paylaşacakları master class’ların yanı sıra, Belçim Bilgin, Mert Fırat, Ömer Faruk Sorak, Zeynep Atakan’ gibi isimlerle gerçekleşecek söyleşiler de var.

SİNEMADA YAPIM DAĞITIM VE İLETİŞİM SÜREÇLERİ
MODERATÖR: EMRAH KILIÇ
KONUŞMACILAR: CEMİL YAVUZ (TRT), SERDAR CAN (CGV MARS), BARIŞ
ZAVAROĞLU (TV+))
Sinema sektörümüzdeki önemli aktörler ile bilgilendirici ve keyifli bir sohbet ederken,
bu yıl festival kapsamındaki desteklerinden yola çıkarak sinemamızdaki yapım, dağıtım
ve iletişim süreçlerini de konuşacağız.
TARİH: 27 EKİM 2018, CUMARTESİ SAAT: 17.00 YER: AKADEMİ BEYOĞLU

OYUNCU YÖNETİMİ
MODERATÖR: İREM ŞENTÜRK
KONUŞMACILAR: BELÇİM BİLGİN, MERT FIRAT, ÖMER FARUK SORAK
Sinema sektörümüzdeki önemli aktörler ile bilgilendirici ve keyifli bir sohbet ederken,
Oyuncu kimdir? Yönetmen ve oyuncu ilişkisi nasıl kurulur? Doğru karakter ve oyuncu
performansına nasıl ulaşılır gibi sorulara, Belçim Bilgin, Mert Fırat ve yönetmen Ömer
Faruk Sorak ile kendi tecrübeleri üzerinden cevaplar arıyoruz.
TARİH: 28 EKİM 2018, PAZAR SAAT: 11.00 YER: YAPI KREDİ KÜLTÜR SANAT

MASTERCLASS: SERGEI LOZNITSA
Dünya ve Ukrayna Sinemasının önde gelen isimlerinden olan Sergei Loznitsa ile
özellikle son filmleri, Donbass, Victory Day ve The Trial üzerine konuşurken,
yönetmenin tecrübelerini ve sinemaya dair düşüncelerini de öğrenme fırsatı bulacağız.
TARİH: 28 EKİM 2018, PAZAR SAAT: 14.00 YER: SOHO HOUSE BÜYÜK SALON

SENARYO YAZIMININ İLKELERİ
MODERATÖR: SELİN TUNÇ
KONUŞMACILAR: MASSIMILIANO NARDULLI, GIOVANNI ROBBIANO, SUZANNE
PRADEL
Senaryo hakkındaki temel ilkelerden başlayarak, senaryo nedir ne değildir? senarist
kimdir? Senaryo teknikleri nelerdir gibi konular üzerine uzman isimlerle birlikte sohbet
ediyoruz.
TARİH: 29 EKİM 2018, PAZARTESİ SAAT: 13:00 YER: CEZAYİR BÜYÜK SALON

Tolga Karaçelik Varşova’ya gidiyor!

34. Warszawski Miedzynarodowy Festiwal Filmowy / Warsaw Film Festival 2018
foto http://www.RafalNowak.com

Her biri çok sayıda ödül kazanan ve bana sorarsanız her biri birbirinden başarılı ve farklı işler olan “Gişe Memuru”, “Sarmaşık” ve “Kelebekler” filmlerinin genç yönetmeni Tolga Karaçelik, dünyanın en önemli film festivallerinden biri olan 34. Varşova Film Festivali’nde jüri koltuğunda oturuyor.

Kelebekler, 34. Varşova Film Festivali’nin özel bölümünde gösteriliyor. Her üç gösteriminin de biletleri iki gün içerisinde tükenen film, böylece bir festival rekoru kırmış oldu.

Kelebekler filminin eleştirisi için tıklayın

Yazlık Sinemamızın da Mekanı Olan Çelik Gülersoy Kültür ve Sanat Merkezi Kapanma Tehdidi Altında!

Büyükada’da yaşamaya karar verip kendime uygun bir kiralık ev bulduğumda en mutlu olduğum konulardan biri de sokağımda Çelik Gülersoy Kültür ve Sanat Merkezi’nin yer almasıydı. Bu merkezi Adalar Kent Konseyi kullanmaktaydı. Daha evime yerleşmemiştim, gidip tanıştım kendileriyle, işlerimi güçlerimi anlattım ve birlikte birşeyler yapmaya hazır olduğumu söyledim, onlar da merkezde yer alan faaliyetlerden bahsettiler.

O gün ücretsiz resim kursuna denk gelmiştim, Ocak ayıydı ve kapalı mekanda resim kursu devam ediyordu, katılım da gayet yüksekti. Herkes çok mutluydu. İmrendim adeta.

Mayıs ayı itibariyle merkezin bahçesinde Eylül sonuna kadar her Salı akşamı ücretsiz ve yasal film gösterimleri yaptık, yerli filmlerimizin yönetmenlerini de davet ettik ve gelen yönetmenlerimizle söyleştik. Gelen her yönetmen arkadaşım mekanın nostaljik yapısına, en az 40-50 kişilik katılıma, adalıların sinema sevgi, bilgi ve desteğine hayran kaldılar, çok mutlu ve tatmin olmuş ayrıldı hepsi.

Adaya taşınalı bir sene olmak üzere, bu mekanda sayısız ücretsiz etkinliğe katıldım, şahit oldum, felsefe sohbetleri, hayvan barınaklarına destek için yapılan yemekler, tiyatro gösterileri, müzik dinletileri, resim sergileri, yemek kültürü sohbetleri ve daha nice etkinlik. Boş zamanınızda gelip bahçesinde çay kahve de içebildiğiniz, herkese kapılarını açan minik ama muhteşem bir mekan burası.

Ve her kültür sanat mekanı gibi burası da kapatılma tehdidi altında bugünlerde.  İlçe Belediyesi tarafından Adalar Kent Konseyi’nin yönetimine verilen, tüm adalıların ve sivil toplum kuruluşlarının kullanımına açık olarak sosyal, kültürel, sanatsal faaliyetler için bir araya geldiğimiz Çelik Gülersoy Kültür Sanat Merkezinin 15 gün içinde boşaltılması isteniyor.

Milli Emlak Müdürlüğü 08.10.2018 tarihli tebligatı ile Adalar Belediyesi’nden Çelik Gülersoy Kültür Sanat Merkezi’nin olduğu alanı, “kendi mülkünü işgal ettiği gerekçesi ile” 15 gün içinde boşaltmasını istiyor.

2010 yılında açılan ve yönetimi 2014 yılında Adalar Kent Konseyi’ne verilen bu alanda bugüne dek çocuklar, yetişkinler, hayvanlar ve doğa yararına yüzlerce etkinlik tamamen gönüllü emeğiyle gerçekleştirilmiş, adalar halkına ücretsiz sunulmuş.

Çelik Gülersoy Kültür Sanat Merkezi; Adalar Belediyesi’nden, ilgili kanuna göre belediyelerin “Kent Konseyi’nin faaliyetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlar.” hükmüne uygun olarak 2014 yılında devir alınmış. 2018 yılına değin Adalar Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’na göre kültür lejandına sahip olup sadece bu amaçlarla kullanıma açık olduğu halde, Milli Emlak tarafından ‘kültür merkezi ve sergi alanı olarak işgal edildiği’ gerekçesi ile geri alınmak istenmesi düşündürücü. Milli Emlak Müdürlüğü ile Adalar Belediyesi arasındaki hukuki sorunların çözümlenerek, Çelik Gülersoy Kültür Sanat Merkezi’nin yer aldığı bu alanın partiler üstü bir yaklaşımla ve kalıcı olarak Adalar Kent Konseyi’nin yönetiminde kalmasını ve böylece faaliyetlerimizin devamının mümkün olabilmesini talep ediyoruz.

Lütfen imza atın

Kıvanç Sezer ile Senaryo Atölyesi

Yönetmen Kıvanç Sezer, mühendislik okuduktan sonra İtalya’nın Bologna kentine gitmiş ve orada kariyerinde değişikliğe gitmeye karar vermiş; sinemayı seçmiş. Cineteca di Bologna enstitüsünde iki yıl kurgu okumuş.  2009 yılında Türkiye’ye dönerek çeşitli belgesel ve TV programlarında kurgucu ve asistan olarak çalışmış.

Sezer, çeşitli belgesel ve kısa filmler çektikten sonra 3  yıl boyunca senaryosu üzerinde çalıştığı ilk uzun metraj filmi olan “Babamın Kanatları”nı yazdı ve yönetti. 2016’da vizyona giren film 51. Karlovy Vary Film Festivalinde dünya prömiyerini yapan film yurtiçi ve yurtdışında 20’den fazla ödül aldı. Şu anda üzerinde çalıştığı yeni projesinin senaryosunu ve filmin yapım kısmını geliştirme aşamasında.

Sezer, İFSAK’da vereceği dersleri şöyle anlatıyor:

8 hafta sürecek ve çeşitli ödevlerle devam edecek olan bu atölye kapsamında senaryoya ve bir senaryoyu filme dönüştürürkenki zorluklara dair deneyimlerimi paylaşmaya çalışacağım. Senaryonun temel kavramlarını, dramaturjiyi, karakterleri, öykülendirmeyi kısa örneklerle tartışacak, temel kavramları ortaya koyacağız. Farkında olmadan bizi kendine çeken temaları, film haline dönüşebilecek potansiyel projeleri, yazar/senarist olmak isteyenler için ileride faydalanabilecekleri fikir tohumlarını atarken karşılıklı birbirimize ilham ve cesaret vereceğiz.

Bilen birisi olarak değil, arayan birisi olarak bazı temel kavramlar üzerinde beyin fırtınaları yaparak iyi fikirlere alan açmaya, can suyu vermeye çalışacağız.

Filmler henüz fikir aşamasındayken bir imaj, bir çocukluk fotoğrafı, tanıdığınız bir kişinin başından geçen olay, gördüğünüz bir düş veya küçüklükten beri dinlediğiniz bir masaldır. Okuduğunuz bir gazete haberi veya bir Çehov öyküsüdür. Doğru kişi, bu ilk halindeki embriyoya uygun koşulları yaratır ve emekle onu büyütürse bir bebeğin doğuşuna şahit oluruz.

Peki ama doğru kişi, doğru koşul ne demek? İşte bu atölyede en çok kendi içimizde bunu arayacağız. Filmlerden, rüyalardan, fotoğraflardan, çocukluk anılarından, öykülerden bir yazar/senarist olarak bizim ayırt edici yönümüzü ortaya çıkarmaya çalışacağız. Filmin özü olarak da tanımlanabilecek “tema”lardan hangilerinin ilgimizi çektiğini keşfetmeye çalışırken sanatsal parmak izimiz olan bir tür farkındalığı ortaya koymaya çalışacağız. Belki de yıllarca üzerinde yılmadan çalışacağımız bir hikaye için en çok ihtiyaç duyduğumuz bu bilinçdışı motivasyondur. İyi filmlerin çoğu yaratıcılarıyla eserin özü arasında çok güçlü bağların olduğu filmlerdir.

Büyükada’da Toprağın Çocukları’nı İzledik

Büyükada’da yazlık sinema günleri sona erdi. Kış ayı boyunca Pazartesi akşamları Cat’fe Cafe’de Başka Sinema’dan ve yerli sinemamızdan çeşitli seçkiler izlemeye ve yönetmenleri konuk etmeye devam ediyor olacağız.

15 Ekim 2018 Pazartesi akşamı, 2012 yapımı Toprağın Çocukları adlı filmi izledik. Filmin yönetmeni arkadaşım Ali Adnan Özgür de aramızdaydı. Köy enstitülerinin kapanışını konu edinen filmle ilgili sorularımızı cevaplayan Ali Adnan Özgür Büyükada’da olmaktan ve ilk filmini bizlerle paylaşmaktan çok mutlu olduğunu da sözlerine ekledi.

Filmi bu linkten yasal olarak izleyebilirsiniz.

Film ekibiyle 2012’de yaptığım röportajı bu linkten okuyabilirsiniz.