Gerçek Masallar (Bedtime Stories)

Eli yüzü düzgün olduğu kadar, mimikleri sayesinde midir bilinmez bir saflık, hatta hadi itiraf edelim salaklık ifadesini de oldukça başarıyla yüzüne giyebilen Adam Sandler, kuşkusuz son 10 yılın en sevilen komedyenlerinden. Adı bir filmde geçiyorsa, o filme gidilir diye düşündürten cinsten bir başarıya sahip olduğu reddedilemez bir gerçek. Hal böyleyken, bir Walt Disney yapımı olmasıyla da bir şekilde gişe garantileyen Gerçek Masallar, Adam Sandler dışında tanınan ve sevilen diğer oyuncu seçimlerini de yanına alıyor ve izleyiciye az şey vaat etmiyor.

Matt Lopez’in kitabından uyarlanan ve yazarın senaryo ekibinde de bulunduğu film, Adam Shankman imzası taşıyor. Filmin bir Walt Disney yapımı olduğunu tekrar hatırlatmakta fayda var, zira filmde masallar anlatılırken kullanılan fantastik öğeler oldukça başarılı görsel efektlerle süslü sahnelerle hayata geçirilmiş. Hal böyleyken, seyirciye vaat edilen, basit bir çocuk hikayesinin ötesine geçmeli diye düşünüyor insan. Aslında çocuk hikayesi diyerek küçümsemek de yanlış çünkü çocuklar için yazılmış yönetilmiş bir çok film, yetişkin seyircilerin dudaklarını uçuklatacak türden olabiliyor artık günümüzde. Fakat filmin gidişatı hiç de dudak uçuklatacak bir beklenti yaratmamaya başlıyor bir süre sonra.

Hayatta çok fazla başarılı olmayan, hakkını savunmayı pek fazla bilmeyen, yani Adam Sandler’in oynamayı çok iyi bildiği bir karakter olan Skeeter, iki küçük yeğenine uyumaları için uydurduğu hikayelerin, yeğenlerinin de hikayeye kattıklarıyla gelişmesi sonucu, kendi hayatında gerçekleşmeye başladığını farkeder ve artık o hikayelerin tutsağı olmuştur, bu hikayeleri istediği gibi değiştirerek hayatının istediği yönde ilerlemesini sağlamaya çalışır, bazen başaramaz, bazense yeğenlerinin ekledikleri detayları yanlış yorumladığı için hatalar yapar.Kurduğu masalları bize izletirken kovboy, astronot gibi karakterlerle Sandler’i kılıktan kılığa sokan, her masalda karşımıza birbirinden değişik görüntüler çıkaran yönetmen, bu masalların anlatımında kullanılan değişik atmosferler, efektler, kostüm ve dekorlarla hayal gücümüzü zorlamaya çalışsa da, bir yandan bu sahnelerin filme yamanmış Walt Disney imkanları olduğu düşüncesini yaratıyor ve izleyiciyi çekemiyor.

Çok genel bir yorum olacaksa da, filmlerde izleyiciyi en çok çeken şeyin şaşırtmaca ve sürpriz sonlar olduğunu düşünürsek, bu konuda oldukça sınıfta kalan bir film olduğunu söyleyebiliriz Gerçek Masallar’ın. Filmin konusunu anladıktan sonra neredeyse olacak her şeyi tahmin ede ede bitiriyor seyirci filmi ve yıl 2009, elde bir çok teknolojik imkan ve bu kadar iyi oyuncular varken, bu kadar sınıfta kalmış bir senaryo için üzülmek dışında yapabilecek çok bir şey yok maalesef diye düşündürtüyor. Sömestrde çocuklarınızı alıp gideceğiniz klasik, eğlenceli bir film desek bile çocuklarınıza haksızlık yapmış olabiliriz.

http://beyazperde.mynet.com/sinekritikdetay.asp?id=1886

Aşk Tutulması

Son zamanlarda Türk yönetmenler, dizilerde olsun, sinema filmlerinde olsun, bir eskiye dönüş merakındalar. “Klasik Türk sineması tadında” kalıbını duymaya çok alışmadık mı? Aslında bir tek sinemada da değil, nostaljik müzik albümleri de pek revaçta. Demek ki genel anlamda bir geçmişe dönüş durumundayız… Aşk Tutulması da bu kalıba uygun, hatta bu sanki ilk kez ele alınıyormuş gibi altını da çizerek seyirci karşısına çıkan bir film.

Yönetmen Murat Şeker, hazır nostaljiden gidiyorken, Elveda Rumeli ve Yaprak Dökümü gibi iki nostaljik dizinin başrol oyuncularını da kendi filminin başrolü yapıvermiş. Oyuncu kadrosunda gene dizilerden tanıdığımız simalar var. Bayan başrol oyuncusu Fahriye Evcen doğal ve sempatik. En son Münferit’teki rolüyle kanımı donduran ve ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu kanıtlayan Ali Erkazan ise gene alışıldık, tatlısert baba rolünde iyi bir performans sergilemiş…

Film daha gösterime girmeden sloganını öğrenmiştik: Takımına duyduğun aşkı bir kadına gösterebilir misin? Fanatik bir Fenerbahçeli, bir kıza aşık olur ve olaylar gelişir şeklinde bir özetti kulağımıza çalınan. Aslında burada akıllıca bir pazarlama stratejisi var çünkü bu tarz romantik/komedi diyebileceğimiz filmlere beyleri çekmek pek mümkün olmayabiliyor, ama futbol takımı deyince bana kalırsa başka bir takımın taraftarı bile, neymiş bu diye merakından gidebilir filme.

Filmde futbol teması oldukça zekice işlenmiş. Ne bayanları ilgilenmedikleri bir konuda bayıltalım ne de erkeklere ee bu kadar mıymış futbol dedirtelim… Uğur isimli ana karakter de, kızın babası rolündeki karakter de fanatizmi oldukça iyi anlatmışlar, ama futbol, aşk hikayesinin önüne geçmemiş, sadece o hikayeye yardımcı olmuş.

Nostalji ise filmde adeta arada sırada hatırlanıp, aralara sokuşturulmuş hissi uyandırıyor. Film normal seyrinde giderken birden “aah kalbim ben senden çook çektim” gibi eski şarkılar, kuşlu, börtü böcekli ortamlar, esas kızımızın ayna karşısında takındığı tavırlar ile odasına astığı nostaljik bir kadın oyuncunun fotoğrafı dışında bize pek yansımıyor sanki…

Artık çok sıkıldığımız “tesadüf” teması ise bu filmde de illallah dedirtiyor. Filmin onbeşinci dakikasında, olay örgüsünün, futbol ve nostaljinin yanı sıra tesadüf öğesini sonuna kadar kullanacağını anlıyorsunuz. Her yerde karşılaşan çift, aileler tarafından da bir araya getirilmeye çalışılır, nereye baksalar birbirlerini görürler ve “yine mi sen?” derler, sonra da konu, biz çıkalım kerevetine’ye bağlanır. Bu anlamda yeni soluk getiren bir romantik/komedi olduğunu söyleyemeyeceğim.Son olarak, futbolu sadece erkeklerin ilgilendiği bir konu olarak görmediğimi, ama kabul edelim ki böyle genel bir kanı olduğu için, perde adına bu stratejiyi uyguladıklarını düşündüğümü belirtmek isterim. Rengarenk, sevimli, ama çabuk unutulacak bir film.

http://beyazperde.mynet.com/sinekritikdetay.asp?id=1821