Un beau matin/One Fine Morning/Güzel Bir Sabah

2022 Film Ekimi kapsamında Kadıköy Sineması’nda izleme fırsatı bulduğum Un beau matin/One Fine Morning/Güzel Bir Sabah, Fransız yönetmen Mia Hansen-Løve’ın altıncı uzun metrajı imiş, benim ise izlediğim ikinci filmi.

Sinema kariyerine oyuncu ve ‘Cahiers du cinéma’ dergisinde film eleştirmeni olarak başlayan Hansen-Løve’a ait 2021 yapımı Bergman Island/Bergman Adası filmini izlediğimde kendine has tarzından etkilenmiş ve yönetmenin diğer filmleriyle ilgili minik bir araştırma yaptıysam da başka izleme fırsatı bulamamıştım. Oyunculuğunu çok beğendiğim Lea Seydoux’un yönetmenin bahsetmekte olduğumuz son filminde oynadığını öğrenince bu iki kadının birlikte nasıl bir iş çıkardığını oldukça merak ederek aldım biletimi.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki sadece iki filmini izlemiş olsam da yönetmenin sade ve küçük hikayeleri devleştirebilme yeteneği olduğunu hissediyorum, en azından izlediğim iki filmi de bunu geçiriyor seyirciye bana sorarsanız. Devleştirme derken iki filmde de büyük olaylar, şoke edici gelişmeler, katarsisler gerçekleşmiyor ancak hikayenin etkisi devleşiyor sanki, anlatılan hikayenin kendisinin kağıt üzerindeki naifliğiyle kıyaslandığında.

Güzel Bir Sabah adlı filmin hikayesi Fransa, Paris’te geçiyor. Önce Seydoux’un canlandırdığı Sandra karakteriyle tanışıyoruz. Kendisi başarılı bir mütercim tercüman ve Paris’te 9 yaşlarındaki kızıyla yalnız yaşıyor. Kısacık saçlı, aşırı derecede sade giyinen, makyaj yapmayan, sessiz, uyumlu bir kadın Sandra. Çalışmadığı zamanlarda hasta babasının evine giderek onunla yakından ilgileniyor. Babası Georg herkesin hayranlık ve saygı duyduğu bir felsefe öğretmeniyken zor bir hastalığa yakalanmış. Sandra’nın anne babası zamanında ayrılmışlar ve babası başka bir kadınla evlenmiş. Hastalığı dolayısıyla zihni bulanık olan babanın ağzından düşürmediği tek isim ise yeni eşi. Hastalık durumundan dolayı bir bakımevine yerleşmesi gerektiği kararını ise ailece karar vermek zorunda kalıyorlar, Sandra’nın annesi, annesinin yeni eşi, Sandra’nın kız kardeşi ve eşi, Sandra. O bakımevi senin bu bakımevi benim dolaşıyorlar ve bazı sorunlar yaşandığında hemen yeni bir bakımevine alınıyor yaşlı adam. Babasına düşkün ve hassas Sandra için zor günler…

Sandra çalışmadığı ve babasıyla ilgilenmediği zamanlar ise kızıyla veya tek başına parka gidiyor, yürüyüş yapıyor. Bu yürüyüşlerin birinde kaybettiği eşinin arkadaşlarından Clement ile karşılaşıyor. Bu karşılaşma sonrası Clement ile sık görüşmeye başlıyorlar ve hızlı bir şekilde aralarında bir çekim oluyor ancak Clement’in başka bir şehirde eşi ve çocukları var. Clement ve Sandra’nın yaşadığı aşk ise tutkulu ve gerçek. Clement Sandra’ya karşı hep dürüst oluyor ve ara ara “bu ilişki bu şekilde devam edemez” diyerek eşinin, çocuklarının yanına dönüyor ama daha sonra yine kendini Sandra’ya çekilmiş olarak buluyor.

Sandra hayatının tüm aşamalarında pasif bir tutum sergilemek durumunda kalmış görünüyor. Babası için elinden gelen mücadeleyi verse de onun elinde olmayan durumlar var ve bu onu üzüyor. Clement’e ise vazgeçilmez derecede aşık ancak onun da gelip gitmelerine karşı hiçbir tavır sergileyemiyor, sadece ergenliğe yeni girmiş genç kızlar gibi sevgilisi gelince seviniyor, gidince üzülüyor ve ondan gelecek bir cep telefonu mesajına hasret günler geçiriyor.

Sandra babasının gün geçtikçe hafızasını daha çok yitirmesine, kendisini neredeyse hiç hatırlamamasına, tek sayıkladığı kişinin ikinci eşi olmasına aslında çok içerliyor, kalbi çok kırılıyor. Ancak babasını ziyaret etmeye, onun isteklerini karşılamaya devam ediyor. Kendi hayatını yaşamak adına sınırlarını da koymaya çalışıyor ve bir ölçüde başarabiliyor diyebiliriz.

Aşık olduğu adamın da her şeyi bırakarak ona gelmesini, sadece onun olmasını istiyor elbette ama ailesini bırakamamasını da bir yerde anlıyor ve canı çok yansa da sevdiği adamın bir gün tamamen ona geleceği günü beklemeyi, bu umutla yaşamayı tercih ediyor.

Bu hikayeyle yönetmen bir açıdan bize sevginin bedellerini betimlemeye çalışıyor sanki.  Bizi ne kadar incitse de hayatımızda sevgi olmadan devam edemediğimizi açık ediyor.

Babasının hayatta en çok değer verdiği şey olan kütüphanesi ve yüzlerce kitabını ne yapacaklarını şaşırıyorlar ailece evi boşaltırlarken ve çoğunu ona hayran öğrencilerine vermeye karar veriyorlar. Öğrencileriyle sohbet ederken Sandra bir yerde, babası hala yaşamaktayken bile, onun ruhunu ancak bu kitapların arasında hissedebildiğini, bakımevinde yatmakta olan bedenin sadece bir araç olduğunu, babasını babası yapan şeyin bu kitap seçkisi ve bu bilgiler ışığında yarattığı dünya olduğunu söylüyor. Gerçekten de sevdiğimiz kişilerin sevdiği, kıymet verdiği şeyler onları yaşatmaya devam eden önemli detaylar haline geliyor. Bu noktada film başrole babayı da alıyor, hastalığından dolayı tanıyamadığımız bu adamın sağlığındaki yaşamında kendine ve çevresine kattıklarını müzikler, kitaplar sayesinde biraz da olsa koklamış oluyoruz sanki. Bir gün Sandra babasının günlüğünü buluyor ve günlüğüne hastalığının başlarında yazmış olduklarını okuyor, babası hafızasını yitirmekten korktuğu için kendi hayat hikayesini bir anı kitabı olarak yazmak istediğini not almış ve kitabın adı da: Güzel Bir Sabah olacakmış. Ne yazık ki bu otobiyografik kitap hiçbir zaman yazılamayacak ama fark ediyoruz ki Georg, ailesine, öğrencilerine kattıklarıyla yaşayacak… Yakın bir akrabamın bakımevinde olduğu, hayatta en sevdiğim insan olan anneannemi de yeni kaybettiğimiz bir dönemde bu filmi izlemiş olmamın beni kişisel olarak ayrıca etkilediğini söylemem gerek.

Filmin en büyük artısı ise bu denli duygusal yönü ağır basan, gerçekçi, hayatın içinden konulara rağmen, filmin ambiyansının hafifliği, hafif mizahi bir dille o ağır yükü üzerimizden alışının başarısı. Mekanlar, giysiler, diyaloglar renkli, lezzetli. Gözleriniz yaşlı çıkmıyorsunuz salondan ama filmin etkisi üzerinizde bir süre kalıyor. Seydoux, sevgilisi rolünde Melvil Poupaud ve babası rolünde Pascal Greggory bu gerçekçi hikayeye oyunculuklarıyla çok şey katıyorlar. Güzel Bir Sabah, güzel bir sabah pencereden baktığınızda göreceğiniz bir kuşun size mutluluk vermesi ve rüzgarın sizi üşüterek tedirgin etmesi kadar gerçek ve doğal bir film.

Yazı Sadibey.com sitesinde yayınlanmıştır.

Adalar Müzesi’nde Cep Sineması Film ve Söyleşi Akşamları Başladı

Adalar Müzesi Cep Sinemasında her Cuma nefis bir film gösterimi var, takip eden Cumartesi Pazar ise Cuma kaçıranlar için aynı filmin yeniden gösterimi mevcut.. Yer ayırtmak için lütfen Adalar Müzesi ile iletişime geçiniz.

Bazı Cumalar film öncesi söyleşiyoruz. İşte ilk söyleşimiz:

İBB & Film-Koop İşbirliği İle Prens Adalarında Sinema Etkinlikleri!

İBB Kültür Dairesi Başkanlığı tarafından Film-Koop işbirliğiyle 18-26 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek SİNEMADA Adalar Film gösterimlerinin ikincisi başlıyor.

Oyuncu Deniz Türkali ve sinema eleştirmeni Alin Taşçıyan‘ın katılımıyla Geçmişten Günümüze Sinemada Kadın konulu söyleşi ve yapılacak açılış kokteyli ile 18 Haziran Cumartesi günü saat 17’de Büyükada Çelik Gülersoy Kültür Merkezi’nde başlayacak etkinlik Kıvanç Sezer‘in moderatörlüğünde Yönetmen Fikret Reyhan‘ın katılımıyla gerçekleşecek Çatlak filmi gösterimiyle adalılara merhaba diyecek.

SİNEMADA etkinliğinde film gösterimleri, yönetmen ve oyuncularla söyleşiler, ustalık sınıfları ve atölyeler adalarda sinemaseverlerle buluşuyor.

Mekanlar:

  • Büyükada Atatürk Meydanı
  • Heybeliada Pazar Meydanı
  • Burgazada Cennet Bahçesi

Aşağıdaki atölyelere katılım için lütfen formu doldurun

Adalar Müzesi’nde Hafta Sonları Cep Sineması

Adalar Müzesi’nde Cold War film gösterimi öncesi Cannes Film Festivali Söyleşisi

Büyükada’da bulunan Adalar Müzesi’nde 2022 yılı itibariyle pek çok kültürel ve sanatsal etkinlikle birlikte hafta sonları Başka Sinema’nın da katkılarıyla cep sineması akşamları başladı.

Mayıs sonu itibariyle her Cuma saat 20:00’de sinema yazarı Melis Zararsız, gösterim için seçtiği filmle bağlantılı bir sinema söyleşisi ve sunumu gerçekleştirirken, kimi zaman sinema sektöründen konukları da ağırlıyor. Saat 21:00’de ise 24 kişilik cep sinemasında film gösterimi gerçekleşiyor. Cuma akşamı izlenen film, takip eden Cumartesi ve Pazar günleri de Adalar Müzesi’nde izlenebiliyor.

Geçtiğimiz haftalarda Paweł Pawlikowski’nin yönettiği 2018 yapımı Cold War/Soğuk Savaş ve Jessica Hausner imzalı 2019 yapımı Little Joe/Küçük Joe filmleri izlendi ve Cannes Film Festivali üzerine söyleşildi.

Yaz aylarında sinema gösterimlerinin müzenin bahçesinde gerçekleşmesi planlanıyor. Başka Sinema seçkisinin yanı sıra müzede Türkiye sinemasından farklı ve çeşitli film gösterimleri ile yönetmenleriyle söyleşiler de planlanan etkinlikler arasında.

Müze bileti alarak film gösterimlerine katılmak mümkün. Detaylı bilgi, program ve rezervasyon için lütfen Adalar Müzesi ile iletişime geçiniz.

Adalar Müzesi: 0216 382 64 30

Instagram: @adalar_muzesi

41. İstanbul Film Festivali’nde İzlediğim Son 2 Film: Yang’dan Sonra ve Masumlar

41 kere maşallah, ülkemizin en başarılı ve belki de en sevilen film festivali bir kez daha güzel filmler, mutlu anılar, hak edilmiş ödüllerle sona erdi. Uluslararası Yarışma’da, ülkemize söyleşi için sürpriz biçimde gelerek herkesi şaşırtan, sevilen yönetmen Gaspar Noe imzalı “Vortex”, ulusal yarışmada ise Büyükada’dan yönetmen komşum Marna Er Gorbach imzalı Klondike filmi, “Altın Lale En İyi Film” ödülünü aldı. İki filmin de ödüllerini hak ettiğine inanıyorum, tebrikler.

Kişisel olarak festivali kapadığım iki film ise Kadıköy Sineması’nda peşpeşe izlediğim Yang’dan Sonra ve Masumlar oldu.

Yang’dan Sonra (After Yang, 2021) filminin bir gün içinde seyrettiğim tek film olmasını çok isterdim. Tüm zamanlar içinde en favori filmlerimden biri oldu kendisi. Üzerine sayfalarca yazılır ama kısa tutmaya çalışacağım. Film ülkemizde Temmuz’da vizyona girecek, 27 Nisan’da ise Başka Çarşamba salonlarında gösterimi var, kaçırmayın diyerek başlayayım. Yazı filmle ilgili pek çok sürprizbozan içeriyor, bunu da önceden söyleyelim.

Son yılların dikkat çeken sinemacılarından Güney Koreli yönetmen Kogonada’nın, Alexander Weinstein’ın “Saying Goodbye to Yang”  isimli kısa öyküsünden esinlenerek yazıp yönettiği Yang’dan Sonra, ilk olarak 74. Cannes Film Festivali’nde gösterilip Belirli Bir Bakış (Un Certain Regard Award) bölümünde yarışmış, sonra Sundance’in Spotlight bölümünde de yer alıp ödül almıştı. Şahsen Çin ve Doğu felsefesine, Yin & Yang meselesine ve meditasyona düşkünlüğümden ilgilenmiştim bu filmle. devamı için tıklayın.

41. İstanbul Film Festivali’nden İki Film’e Dair İki Çift Kelam:

Bu sene kişisel sebeplerle İstanbul Film Festivali’ni çok yakından takip edemiyorum. Açılış gecesinde bulunduğum için açılış filmini izleme şansım oldu, onun dışında 3 adet festival filmine bilet aldım, biraz Beyoğlu, biraz Kadıköy havası bana iyi gelmekte. Açılış Filmi “Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı / Rabiye Kurnaz gegen George W. Bush” idi.

Ekip de oradaydı, sahnede kısaca onları da görmüş ve tanımış olduk. Film gerçekten yaşanmış bir hikâyeyi kurmaca türünde anlatmayı seçmiş. Berlinale’den iki ödülle dönen filmin yönetmeni Andreas Dresen, senaristi ise Laila Stieler. Başrollerde Meltem Kaptan ve Alexander Scheer isimleri var. Oğlu Murat’ın din eğitimi için Pakistan’a gidip, orada köktendinci militan olduğu haksız iddiasıyla yok yere tutuklanması ve insan haklarını hiçe sayan bir askerî üsse, Küba’daki Guantanamo Kampı’na hapsedilmesi sonrası hak mücadelesine başlayan Rabiye Kurnaz’ın gerçek hikâyesi.

Yazının devamı için tıklayın.

SİYAD 54. Türkiye Sineması Ödülleri için Adaylar Belli Oldu

Sinema Yazarları Derneği, 54. Türkiye Sineması Ödülleri’nin 11 daldaki adaylarını belirledi. Azra Deniz Okyay’ın ilk uzun metrajı Hayaletler, En İyi Film dahil dokuz dalda adaylık elde ederek en çok aday çıkaran film oldu. Onu yedişer adaylık ile Aşk, Büyü vs ve Bilmemek ve altı adaylıkla Gölgeler İçinde izledi. Aşk, Büyü, vs’ın yönetmeni, senaristi ve müzisyeni Ümit Ünal, bu dallarda üç adaylık elde etmiş oldu.

54. SİYAD Ödülleri için adaylık elde eden tüm filmler ve adaylık sayıları şöyle: Hayaletler (9), Aşk, Büyü vs (7), Bilmemek (7), Gölgeler İçinde (6), Bağlılık: Hasan (5), Bir Nefes Daha (5), Cemil Şov (5), İnsanlar İkiye Ayrılır (5), Sen Ben Lenin (5), Plaza (1).

Belgesel, kısa film ve fantastik film dallarındaki SİYAD ödülleri adayları önümüzdeki günlerde belirlenecek.

54. SİYAD Türkiye Sineması Ödülleri’ni kazananlar ise SİYAD üyelerinin yapacağı ikinci tur oylamanın ardından Mart ayında yapılması planlanan törende açıklanacak.

11 daldaki adayların tam listesi:

EN İYİ FİLM

Aşk, Büyü vs.

Bağlılık: Hasan

Bilmemek

Gölgeler İçinde

Hayaletler

EN İYİ YÖNETİM

Semih Kaplanoğlu / Bağlılık: Hasan

Azra Deniz Okyay / Hayaletler

Erdem Tepegöz / Gölgeler İçinde

Ümit Ünal / Aşk, Büyü vs.

Leyla Yılmaz / Bilmemek

EN İYİ SENARYO

Barış Bıçakçı, Tufan Taştan / Sen Ben Lenin

Azra Deniz Okyay / Hayaletler

Tunç Şahin / İnsanlar İkiye Ayrılır

Ümit Ünal / Aşk, Büyü vs.

Leyla Yılmaz / Bilmemek

EN İYİ KADIN OYUNCU PERFORMANSI

Burcu Biricik / İnsanlar İkiye Ayrılır

Ece Dizdar / Aşk, Büyü vs.

Dilayda Güneş / Hayaletler

Senan Kara / Bilmemek

Selen Uçer / Aşk, Büyü vs.

EN İYİ ERKEK OYUNCU PERFORMANSI

Numan Acar / Gölgeler İçinde

Ozan Çelik / Cemil Şov

Oktay Çubuk / Bir Nefes Daha

Murat Kılıç / Sen Ben Lenin

Emir Özden / Bilmemek

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU PERFORMANSI

Deniz Altan / Plaza

Pınar Deniz / İnsanlar İkiye Ayrılır

Nezaket Erden / İnsanlar İkiye Ayrılır

Hasibe Eren / Sen Ben Lenin

Nalan Kuruçim / Hayaletler

EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU PERFORMANSI

Erdem Akakçe / İnsanlar İkiye Ayrılır

Eren Çiğdem / Bir Nefes Daha

Saygın Soysal / Sen Ben Lenin

Levent Üzümcü / Bilmemek

Alican Yücesoy / Cemil Şov

EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETİMİ

Özgür Eken / Bağlılık: Hasan

Türksoy Gölebeyi / Aşk, Büyü vs

Hayk Kirakosyan / Gölgeler İçinde

Barış Özbiçer / Hayaletler

Soykut Turan / Cemil Şov

EN İYİ MÜZİK

Barış Diri / Sen Ben Lenin

Greg Dombrowski / Gölgeler İçinde

Angus Macrae, Timo Rositzky / Bir Nefes Daha

Ümit Ünal / Aşk, Büyü vs

Ekin Üzeltüzenci / Hayaletler

EN İYİ KURGU

Ayris Alptekin / Hayaletler

Osman Bayraktaroğlu / Bilmemek

Semih Kaplanoğlu / Bağlılık: Hasan

Evren Luş / Cemil Şov

Kristen Swanbeck, Özcan Vardar / Bir Nefes Daha

EN İYİ SANAT YÖNETİMİ

Meral Aktan / Bağlılık: Hasan

Erdinç Aktürk / Hayaletler

Armen Ghazaryan / Gölgeler İçinde

Selin Girgin / Cemil Şov

Erdal Tuzla / Bir Nefes Daha

GEORGES MÉLIÈS’İN GİZEMİ ÇÖZÜLÜYOR!

Beykoz Kundura, 27 Ekim UNESCO Dünya Görsel ve İşitsel Kültürel Miras Günü’nü 2021 Fransa yapımı The Méliès Mystery / Méliès’in Gizemi adlı belgeselin gösterimi ile kutluyor.

Film Fransız yönetmen Georges Méliès’in sıradışı hayatını ve kayıp filmlerinin kurtarılması sürecinde yaşanan inanılmaz olayları anlatırken; bilimkurgu sinemasının ilk örneği “Le Voyage dans la lune / Aya Yolculuk” (1902) başta olmak üzere sinema tarihinde birçok ilklerin yaratıcısı olmuş bu efsanevi sinemacının mirasını hatırlamaya ve anlamaya davet ediyor.

Éric Lange’ın yönettiği ve film tarihçilerinin yanı sıra Fransız yönetmenler Costa-Gavras ve Michel Gondry’nin görüşlerine yer veren film, Georges Méliès’in kurtarılmış ve restore edilmiş 13 filmini görme fırsatı da sunuyor.

Méliès’in Gizemi’ni 27 Aralık’a dek Kundurama’da Türkçe altyazılı ve ücretsiz izleyebilirsiniz.

Ayrıntılı bilgi için: kundurama.beykozkundura.com

 “DÜN GECE SOHO’DA” VİZYONDAN ÖNCE İKSV GALALARI’NDA

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından gerçekleştirilen İKSV Galaları’nda Edgar Wright’ın yönettiği psikolojik gerilim Last Night in Soho / Dün Gece Soho’da vizyona çıkışından önce, 9 Kasım Çarşamba akşamı City’s Nişantaşı-Cinewam ve Kadıköy Sineması’nda gösterilecek. Dün Gece Soho’da 1960’ların müziğine, gece hayatına, moda dünyasına ve Londra’ya yazılmış nostaljik bir sinemasal mektup; tarzıyla da 1970’lerin İtalyan gerilim filmlerinden esinleniyor.

Dün Gece Soho’da biletleri, 5 Kasım Cuma 10.30’da başlayacak Lale Kart üyeleri için indirimli ön satışların ardından, aynı gün 14.30’da genel satışa açılacak. Biletler passo.com.tr/tr üzerinden, Passo perakende noktalarından ve İKSV gişesinden alınabilir.

Tam: 45TL
Öğrenci: 30TL

GAIN PLATFORMUNDA YAYINLANAN HAMLET ADLI TÜRK DİZİSİ  İSVİÇRE’DE DÜZENLENEN 27. CENEVRE FİLM FESTİVALİ’NDE YARIŞIYOR

İlk filmi Sivas ile dikkatleri üzerine çeken genç yönetmen Kaan Müjdeci, pandemi sürecinde Büyükada’daydı. 2020 yazında Büyükada’da açıkhava film gösterimleri düzenleyen Müjdeci, daha sonra ise kolları sıvadı ve bir dizi çekimine başladı.

Kaan Müjdeci imzalı GAİN Orijinal dizisi sıradışı Shakespeare uyarlaması “Hamlet”, 5-14 Kasım tarihleri arasında İsviçre’de düzenlenen 27. Cenevre Film Festivali’nin Uluslararası Dizi Yarışması bölümünde, büyük ödül olan Reflet d’Or 2021 için yarışacak.

Dizinin konusu şöyle: Büyükada’da 81 atın toplu şekilde gömüleceği bir gecede, faytonların sahibi cinayete kurban gidiyor. Kurbanın kızı, babasının katilini bulmak ve karanlık ilişkileri çözümlemek için bir intikam planı hazırlıyor. Buna göre kadın, cinayette şüpheli gördüğü bütün isimleri ünlü bir televizyonun reality show’unda bir araya getirmeyi hedefliyor.

Dizinin başrollerini Erdal Beçikçioğlu ve Elit İşcan paylaşıyor. Yanısıra dizide Şebnem Bozoklu, Hatice Aslan, Ahmet Rıfat Şungar, Murat Kılıç, Çiğdem Selışık Onat, Cihat Tamer, Serdar Orçin, Emrullah Fakat ve Mustafa Alabora rol alıyorlar.

Müjdeci’nin bu dizide Büyükada’daki “fayton krallığı” üzerinden hem hayatın hem de Türkiye’nin akıl almaz görünen, çarpıcı ve absürt gerçeklerine ışık tuttuğu söyleniyor. İzleyelim görelim. Festivalde kendisine başarılar dilerim.