Küçük İskender

Geçen sene bugün kaybettik onu. Hiç ummadığım ve kabul edemediğim ölümlerden.

Çok erken keşfettiğim, hatta bir festivalde iki çift laf edebildiğim için kendimi şanslı hissettiğim bir şair o. Bir sanatçı. Bir insan.

Geçen sene şunu yazmışım, ölümünün şoku ve üzüntüsüyle, açıkçası hoşuma gitti, istediğim gibi ifade edebilmişim içimden geleni, burada da kalsın istedim:

Hayatla da kendileriyle de ne kadar dertleri olursa olsun, sanatçılar, aslında kendileri olmayı sonuna kadar becerebilenler, içlerinden gelen, toplumla uyuşmayan tarafları törpülemek şöyle dursun, çığlık çığlığa dışavurabilenler, duygularına ne cinsiyet, ne zaman, ne uzam, ne renk zinciri vuran, onları oldukları gibi buyur edip bir de süsleyerek ya da sadeliğindeki ahengi buyur ederek ifade edebilenler, onlar kendileriyle en çok iletişimde olabilen, iç seslerine en çok kulak verebilen, maddeyle, “kazançla” işi olmayıp zamanlarını içini dışarı vurmaya “harcayabilen” ve kimi zaman sadece kelimelerle, kimi zaman sadece renklerle, seslerle belki de bir ömür geçirmeye davalı, sadece yaşamayı, insan olmayı yansıtmakla derdi olan, aslında en “normal”ler… Toplum kurallarıyla, kim ne derlerle, “maddi kazanç”, “prestij” beklentileriyle hemhal olup asla kendi iç sesine kulak vermeyerek bir kukla gibi yaşayan geri kalanlar esas “marjinal”… Küçük İskender ne kadar da kendiyle hep bağlantıda olan, ne kadar da “normal” bir “insan”dı, ne güzeldi.

Geriye çok güzel eserler bıraktı, tanıma fırsatın olmadıysa mutlaka dergilerden, kitaplarından, web’de yer alan derleme ve metinlerinden, bir yerden başla tanışmaya. İki adet filmde de oyunculuk denemesi yaptı, O Şimdi Asker ve Ağır Roman filmlerinde görebilirsin. Ruhu şad olsun.