Oldukça minimal bir anlatım dili seçmiş senarist/yönetmen. Evet, minimal, steril ve tiyatral bir anlatım yapısına sahip totalde film. Kara mizah dokunuşları var minik minik, insan biraz daha fazla olsaydı diyor aslında… Bazı diyaloglar ve kalıp cümleler kör gözüm parmağına olmuş. Çoğunluğu tek mekanda geçen müziksiz, az ses efektli bir film için kendini izletme gücü takdire şayan, bunu da çoğunlukla Evren Duyal ve Sermet Yeşil’in güçlü oyunculuk performanslarına borçlu olduğunu söyleyebiliriz.

Bu değerli filmi Adalar Kent Konseyi’ne gelen izleyicilere kısaca tanıttıktan sonra filmi birlikte izledik.
Filmin adı Hemşire, dolayısıyla aslında filme hemşire Leyla’nın hikayesinin baskın oluşu belki anormal değil ama diğer karakterin (Kerem) ölüm orucunda olması, bir devrimci olması daha ağır ve içi dolu bir konu olduğundan izleyici ister istemez bu filmin devrim gibi büyük bir kelimeyi kullanmasına rağmen bu politik yönünün içinin dolmadığı eleştirisini yöneltebilir filme. Fakat hikayeye hemşirenin yaşadıkları gözünden yaklaştığımızda, onun psikolojisi, kendi küçük dünyasındaki değişimler üzerinden izlediğimizde, “tezat”ının kendisine ayna oluşu ve Kerem’in tutsaklığının Leyla’ya özgürlük hediye edişi, hikayedeki ikiliğin kabul edilebilir ve planlanmış olması muhtemel bir orana sahip olduğunu da düşündürebilir.

Bu değerli filmi Adalar Kent Konseyi’ne gelen izleyicilere kısaca tanıttıktan sonra filmi birlikte izledik.
Bazı zekice düşünülmüş detaylar keşke seyircinin anlayışına bırakılsaydı demeden de edemiyor insan, Kerem ile Leyla isimlerindeki detay gibi örneğin. Son kertede, ağır temposuna rağmen kendini izleten ve sonunda da düşündürten bir ilk film.