By The Sea Yeni Afiş!

Oscar ödüllü oyuncu/yönetmen Angelina Jolie tarafından yazılan ve yönetilen By The Sea filmi, Jolie’nin ikinci yönetmenlik denemesi. Filmin başrolü eşi Brad Pitt ile kendisine ait. Güzel ve başarılı çifte Mélanie Laurent, Melvil Poupaud, Niels Arestrup ve Richard Bohringer gibi uluslararası yıldızlardan oluşan bir oyuncu kadrosu eşlik ediyor.

By The Sea, 1970’lerin Fransa’sında sakin bir sahil yerine gelen ve evlilikleri krizde olan Roland (Pitt) adlı Amerikalı bir yazarla karısı Vanessa’yı (Jolie) konu alıyor. Yeni evli çift Lea (Laurent) ve François’la (Poupaud) ve köyün sakinlerinden Michel (Arestrup) ve Patrice (Bohringer) ile zaman geçiren çift kendi hayatlarındaki çözülmeyen sorunlarda anlaşmaya varmaya başlarlar.

Film senaryosu itibariyle 60’ların ve 70’lerin Avrupa sineması ile tiyatrosundan ilham almış.

Filmin görüntü yönetmeni Christian Berger (The White Ribbon), yapım tasarımcısı Jon Hutman (Unbroken), editörü Patricia Rommel  ve kostüm tasarımcısı Ellen Mirojnick (Wall Street: Money Never Sleeps). Yapım hizmetinde kendisine Brad Pitt eşlik ederken, Chris Brigham (Inception), Holly Goline-Sadowski (Unbroken) ve Michael Vieira (Unbroken) sorumlu yapımcılar olarak görev alıyor.

 

Görevimiz Tehlike 5 /Mission:Impossible Rogue Nation

60’lı ve 70’li yılların Mission Impossible adlı TV dizisi, uzun süredir sinema uyarlamalarıyla bizi mest ediyor. 1996 yılında Brian De Palma yönetmenliğinde ilk kez sinemaya uyarlanan yapımda da başrol Tom Cruise idi, 2015’te 50 küsur yaşında olan oyuncu, serinin beşincisinde de yakışıklılığından ve çevikliğinden birşey kaybetmemiş şekilde başarılı ajan Ethan Hunt’ı canlandırmaya devam ediyor.

Görevimiz Tehlike 5’te, CIA başkanı Hunley rolünde ise, bir başka “yaşlansa da tadından yenmeyen” oyuncu Alec Baldwin çıkıyor karşımıza. Filmde Hunley, IMF’i kapatmak için elinden geleni yapıyor. Fakat zamanlama hiç doğru değil, zira anti-IMF de diyebileceğimiz “Syndicate” isimli gizli bir terör organizasyonu, çaktırmadan Hunt gibi ajanları aradan çıkarmaya uğraşmakta. Bunu farkeden ve durumun peşinden giden de tabii ki Ethan Hunt oluyor. Eski ekibini devletin haberi olmadan yeniden biraraya getirip kolları sıvıyor, sadece kendi iç sesini dinliyor ve bunun meyvelerini de topluyor.

Aksiyona doyacağımız filmde, filmin aynı zamanda yapımcılarından olan Tom Cruise’un çoğu sahnede yine dublör kullanmamış olduğu bilgisi bizi daha da heyecanlandırıyor. Gelelim her Görevimiz Tehlike filminde koltuk değiştiren yönetmenlere. Bu son filmi Christopher McQuarrie yönetmiş. İlk filmi yöneten, Hitchcock’un mirasçısı lakaplı Brian DePalma’nın filme aksiyondan çok kuşkuyu davet ettiği aşikardı. Kamera kullanımında da bir “herşeye uzaktan bakan ve herşeyi bilen yönetmen” kokusu alınıyordu doğrusu. Close-up çekimlerle, “herhalde şu öldü” gibi tahminlerde bulunduğumuz bazı olaylar olurken, de Palma bir süre sonra bize uzak planlarda aslında orada ne olduğunu anlatan bir yönetmen dil kullanıyordu. Palma aynı zamanda heyecanlı sahnelerde farklı açıları aynı anda gösteren ve filmdeki o anları keyifli bir klibe dönüştüren “bölünmüş ekran” tekniğini kullanmayı da ihmal etmiyordu.

İkinci filmin yönetmeni John Woo, Ethan Hunt “karakterinin” üzerine giderek, hatta hadi şöyle söyleyelim, onu bir süper kahraman haline dönüştürerek, filmi diğerleriyle kıyasla en “hafif” Görevimiz Tehlike haline getirmişti. Palma ile Woo’nun filmleri arasındaki stil farkı gerçekten gözle görünürdür ve genelde Woo’nun çektiği bu ikinci film pek başarılı bulunmaz.

Üçüncü filmde koltuğa geçen, Cruise’un isteği üzerine, o sıralar Lost adlı diziden dolayı bildiğimiz başarılı yönetmen JJ Abrams olmuştu. Abrams’ın filme kattığı maske teknolojisi, beşinci filmde bile hala kullanılmakta, yönetmen, devamı gelen karakterler ve öğeler ekleyerek bu ve sonraki filmler için hatırı sayılır bir devamlılık sağlamış oldu. Filmin odağı da Hunt’tan ekibe çevrilmiş oldu yeniden. Organizasyonun yapısını en iyi anlatabilen film de Abrams’ın tercih ettiği odaklar sayesinde bu film oldu galiba. Yakın zamanda kaybettiğimiz Philip Seymour Hoffman’ın filmdeki kötü karakteri de filme yakışmıştı. Aksiyon ve karakter analizini iyi dengeleyen bir Görevimiz Tehlike olarak hatırlarda kaldı bu film.

2011’de dördüncü filmde işi devralan yönetmen Brad Bird, Cruise’un çevikliğinden sonuna kadar faydalanıp, onu parlatıp, Woo’nun yaptığı gibi, yani sadece bu karakterin üzerine gidecekmiş gibi yaparken, Abrams’a selam çakarak, tüm ekibi ele alıp her bir karakterin güçlü ve zayıf yanlarını öne çıkaracak farklı bir yapı kurdu, iyi ki de öyle yaptı, film tadından yenmedi.

Jack Reacher’in yönetmeni olarak tanıdığımız Christopher McQuarrie beşinci filmde hem yine cesur Cruise’nin dublorsüz kahramanlıklarına, dolayısıyla da ağzımızın suyu aka aka izleyeceğimiz aksiyon dolu anlara oldukça yer vermiş, hem akıl karıştıran hileli soygun ve casusluk numaralarını bir bir kullanmış, hem de mizah yönü ağır basan diyaloglarıyla, asla sıkıcı olmayan bir iki buçuk saat armağan etmiş seyirciye doğrusu. Simon Pegg’in canlandırdığı karaktere de bayılıyorum: Benji, o üstüne basa basa konuştuğu İngiliz aksanıyla yine hem çok tatlı, komik ve sadık bir dost, hem de bu kez başı gerçekten fena derde giriyor. Bu kez filmde çok güzel ve sağlam bir “femme fatale” karakter de var: Ilsa rolündeki Rebecca Ferguson bence filme çok şey katmış. Viyana Operası’nda geçen gerilim dolu sahnelere de ayrıca bayıldım. Bakalım serinin devamı geliyor mu, ne zaman geliyor…

Bu film kaçmaz!