Un beau matin/One Fine Morning/Güzel Bir Sabah

2022 Film Ekimi kapsamında Kadıköy Sineması’nda izleme fırsatı bulduğum Un beau matin/One Fine Morning/Güzel Bir Sabah, Fransız yönetmen Mia Hansen-Løve’ın altıncı uzun metrajı imiş, benim ise izlediğim ikinci filmi.

Sinema kariyerine oyuncu ve ‘Cahiers du cinéma’ dergisinde film eleştirmeni olarak başlayan Hansen-Løve’a ait 2021 yapımı Bergman Island/Bergman Adası filmini izlediğimde kendine has tarzından etkilenmiş ve yönetmenin diğer filmleriyle ilgili minik bir araştırma yaptıysam da başka izleme fırsatı bulamamıştım. Oyunculuğunu çok beğendiğim Lea Seydoux’un yönetmenin bahsetmekte olduğumuz son filminde oynadığını öğrenince bu iki kadının birlikte nasıl bir iş çıkardığını oldukça merak ederek aldım biletimi.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki sadece iki filmini izlemiş olsam da yönetmenin sade ve küçük hikayeleri devleştirebilme yeteneği olduğunu hissediyorum, en azından izlediğim iki filmi de bunu geçiriyor seyirciye bana sorarsanız. Devleştirme derken iki filmde de büyük olaylar, şoke edici gelişmeler, katarsisler gerçekleşmiyor ancak hikayenin etkisi devleşiyor sanki, anlatılan hikayenin kendisinin kağıt üzerindeki naifliğiyle kıyaslandığında.

Güzel Bir Sabah adlı filmin hikayesi Fransa, Paris’te geçiyor. Önce Seydoux’un canlandırdığı Sandra karakteriyle tanışıyoruz. Kendisi başarılı bir mütercim tercüman ve Paris’te 9 yaşlarındaki kızıyla yalnız yaşıyor. Kısacık saçlı, aşırı derecede sade giyinen, makyaj yapmayan, sessiz, uyumlu bir kadın Sandra. Çalışmadığı zamanlarda hasta babasının evine giderek onunla yakından ilgileniyor. Babası Georg herkesin hayranlık ve saygı duyduğu bir felsefe öğretmeniyken zor bir hastalığa yakalanmış. Sandra’nın anne babası zamanında ayrılmışlar ve babası başka bir kadınla evlenmiş. Hastalığı dolayısıyla zihni bulanık olan babanın ağzından düşürmediği tek isim ise yeni eşi. Hastalık durumundan dolayı bir bakımevine yerleşmesi gerektiği kararını ise ailece karar vermek zorunda kalıyorlar, Sandra’nın annesi, annesinin yeni eşi, Sandra’nın kız kardeşi ve eşi, Sandra. O bakımevi senin bu bakımevi benim dolaşıyorlar ve bazı sorunlar yaşandığında hemen yeni bir bakımevine alınıyor yaşlı adam. Babasına düşkün ve hassas Sandra için zor günler…

Sandra çalışmadığı ve babasıyla ilgilenmediği zamanlar ise kızıyla veya tek başına parka gidiyor, yürüyüş yapıyor. Bu yürüyüşlerin birinde kaybettiği eşinin arkadaşlarından Clement ile karşılaşıyor. Bu karşılaşma sonrası Clement ile sık görüşmeye başlıyorlar ve hızlı bir şekilde aralarında bir çekim oluyor ancak Clement’in başka bir şehirde eşi ve çocukları var. Clement ve Sandra’nın yaşadığı aşk ise tutkulu ve gerçek. Clement Sandra’ya karşı hep dürüst oluyor ve ara ara “bu ilişki bu şekilde devam edemez” diyerek eşinin, çocuklarının yanına dönüyor ama daha sonra yine kendini Sandra’ya çekilmiş olarak buluyor.

Sandra hayatının tüm aşamalarında pasif bir tutum sergilemek durumunda kalmış görünüyor. Babası için elinden gelen mücadeleyi verse de onun elinde olmayan durumlar var ve bu onu üzüyor. Clement’e ise vazgeçilmez derecede aşık ancak onun da gelip gitmelerine karşı hiçbir tavır sergileyemiyor, sadece ergenliğe yeni girmiş genç kızlar gibi sevgilisi gelince seviniyor, gidince üzülüyor ve ondan gelecek bir cep telefonu mesajına hasret günler geçiriyor.

Sandra babasının gün geçtikçe hafızasını daha çok yitirmesine, kendisini neredeyse hiç hatırlamamasına, tek sayıkladığı kişinin ikinci eşi olmasına aslında çok içerliyor, kalbi çok kırılıyor. Ancak babasını ziyaret etmeye, onun isteklerini karşılamaya devam ediyor. Kendi hayatını yaşamak adına sınırlarını da koymaya çalışıyor ve bir ölçüde başarabiliyor diyebiliriz.

Aşık olduğu adamın da her şeyi bırakarak ona gelmesini, sadece onun olmasını istiyor elbette ama ailesini bırakamamasını da bir yerde anlıyor ve canı çok yansa da sevdiği adamın bir gün tamamen ona geleceği günü beklemeyi, bu umutla yaşamayı tercih ediyor.

Bu hikayeyle yönetmen bir açıdan bize sevginin bedellerini betimlemeye çalışıyor sanki.  Bizi ne kadar incitse de hayatımızda sevgi olmadan devam edemediğimizi açık ediyor.

Babasının hayatta en çok değer verdiği şey olan kütüphanesi ve yüzlerce kitabını ne yapacaklarını şaşırıyorlar ailece evi boşaltırlarken ve çoğunu ona hayran öğrencilerine vermeye karar veriyorlar. Öğrencileriyle sohbet ederken Sandra bir yerde, babası hala yaşamaktayken bile, onun ruhunu ancak bu kitapların arasında hissedebildiğini, bakımevinde yatmakta olan bedenin sadece bir araç olduğunu, babasını babası yapan şeyin bu kitap seçkisi ve bu bilgiler ışığında yarattığı dünya olduğunu söylüyor. Gerçekten de sevdiğimiz kişilerin sevdiği, kıymet verdiği şeyler onları yaşatmaya devam eden önemli detaylar haline geliyor. Bu noktada film başrole babayı da alıyor, hastalığından dolayı tanıyamadığımız bu adamın sağlığındaki yaşamında kendine ve çevresine kattıklarını müzikler, kitaplar sayesinde biraz da olsa koklamış oluyoruz sanki. Bir gün Sandra babasının günlüğünü buluyor ve günlüğüne hastalığının başlarında yazmış olduklarını okuyor, babası hafızasını yitirmekten korktuğu için kendi hayat hikayesini bir anı kitabı olarak yazmak istediğini not almış ve kitabın adı da: Güzel Bir Sabah olacakmış. Ne yazık ki bu otobiyografik kitap hiçbir zaman yazılamayacak ama fark ediyoruz ki Georg, ailesine, öğrencilerine kattıklarıyla yaşayacak… Yakın bir akrabamın bakımevinde olduğu, hayatta en sevdiğim insan olan anneannemi de yeni kaybettiğimiz bir dönemde bu filmi izlemiş olmamın beni kişisel olarak ayrıca etkilediğini söylemem gerek.

Filmin en büyük artısı ise bu denli duygusal yönü ağır basan, gerçekçi, hayatın içinden konulara rağmen, filmin ambiyansının hafifliği, hafif mizahi bir dille o ağır yükü üzerimizden alışının başarısı. Mekanlar, giysiler, diyaloglar renkli, lezzetli. Gözleriniz yaşlı çıkmıyorsunuz salondan ama filmin etkisi üzerinizde bir süre kalıyor. Seydoux, sevgilisi rolünde Melvil Poupaud ve babası rolünde Pascal Greggory bu gerçekçi hikayeye oyunculuklarıyla çok şey katıyorlar. Güzel Bir Sabah, güzel bir sabah pencereden baktığınızda göreceğiniz bir kuşun size mutluluk vermesi ve rüzgarın sizi üşüterek tedirgin etmesi kadar gerçek ve doğal bir film.

Yazı Sadibey.com sitesinde yayınlanmıştır.

Adalar Müzesi’nde Cep Sineması Film ve Söyleşi Akşamları Başladı

Adalar Müzesi Cep Sinemasında her Cuma nefis bir film gösterimi var, takip eden Cumartesi Pazar ise Cuma kaçıranlar için aynı filmin yeniden gösterimi mevcut.. Yer ayırtmak için lütfen Adalar Müzesi ile iletişime geçiniz.

Bazı Cumalar film öncesi söyleşiyoruz. İşte ilk söyleşimiz:

GEORGES MÉLIÈS’İN GİZEMİ ÇÖZÜLÜYOR!

Beykoz Kundura, 27 Ekim UNESCO Dünya Görsel ve İşitsel Kültürel Miras Günü’nü 2021 Fransa yapımı The Méliès Mystery / Méliès’in Gizemi adlı belgeselin gösterimi ile kutluyor.

Film Fransız yönetmen Georges Méliès’in sıradışı hayatını ve kayıp filmlerinin kurtarılması sürecinde yaşanan inanılmaz olayları anlatırken; bilimkurgu sinemasının ilk örneği “Le Voyage dans la lune / Aya Yolculuk” (1902) başta olmak üzere sinema tarihinde birçok ilklerin yaratıcısı olmuş bu efsanevi sinemacının mirasını hatırlamaya ve anlamaya davet ediyor.

Éric Lange’ın yönettiği ve film tarihçilerinin yanı sıra Fransız yönetmenler Costa-Gavras ve Michel Gondry’nin görüşlerine yer veren film, Georges Méliès’in kurtarılmış ve restore edilmiş 13 filmini görme fırsatı da sunuyor.

Méliès’in Gizemi’ni 27 Aralık’a dek Kundurama’da Türkçe altyazılı ve ücretsiz izleyebilirsiniz.

Ayrıntılı bilgi için: kundurama.beykozkundura.com

Titane, 2021 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi Kazandı

Cannes – Titane

Yönetmen Julie Ducournau‘nun ikinci yapımı olan film, çocukluğunda bir araba kazasından kurtulduktan sonra arabalarla sevişen bir kadın katilin hikayesini anlatıyor. Cannes tarihinde Altın Palmiye’yi alan ikinci kadın yönetmen oldu Ducornau. 1993 yılında gerçekleşen 46. Cannes Film Festivali’nde en iyi film ödülünü Chen Kaige ( Elveda Cariyem ) ve Jane Campion (Piyano) paylaşmışlardı.

Titane adlı film, bu yıl festivalde gösterilen en şaşırtıcı filmlerden biri olarak değerlendirilmiş ve bir yandan çok sert eleştiriler de almış.

Bu yılki ödül töreni, Covid önlemleri sebebiyle eskiden olduğu gibi görkemli ve gösterişli geçememiş.

Cannes’ın en prestijli ikinci ödülü olan Grand Prix, Oscar ödüllü İranlı yönetmen Asghar Farhadi’nin A Hero (Bir Kahraman) filmi ile Juho Kuosmanen’in Compartment No 6 (6 Numaralı Kompartman) arasında paylaşıldı.

Bu sene öne çıkan ödüller şöyle:

Palme d’Or: Titane – Julia Ducournau
Grand Prix: Asghar Farhadi — A Hero and Juho Kuosmanen — Compartment No. 6
En İyi Yönetmen: Leos Carax — Annette
En İyi Aktör: Caleb Landry Jones — Nitram
En İyi Aktris: Renate Reinsve — The Worst Person in the World
Jüri Özel: Nadav Lapid — Ahed’s Knee and Apichatpong Weerasethakul — Memoria
En İyi Senaryo:: Ryûsuke Hamaguchi — Drive My Car

24. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali FIPRESCI Ödülü!

Benim Bedenim – Samaher Alqadi

24. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali tüm hızıyla sürüyor.

 Her Biri Ayrı Renk bölümünde yer alan 12 film arasından FIPRESCI Ödülü’nün kazananı belli oldu.  FIPRESCI jürisi, ödüle, Samaher Alqadi’nin yönettiği Benim Bedenim/As I Want filmini layık gördü.

Jüri üyeleri gerekçesi: “Farklı sinema tekniklerini bir araya getirerek, Mısır’daki Arap Baharı kadınlarının ve bu kadınların süren eşitlik ve insan hakları mücadelesinin portresini çizmek için kameranın imkânlarını araştırma yolundaki özgün yaklaşımından ötürü ödülü Samaher Alqadi’nin Benim Bedenim filmine veriyoruz.”

Samaher Alqadi’nin 2011 Mısır Devrimi’nin ikinci yıldönümünde yapılan gösterilerde sokakta meydana gelen toplu tecavüzlere karşı Mısırlı kadınların isyanını anlattığı Benim Bedenim/As I Want Berlin Film Festivali’nde de gösterilmişti.

Samaher Alqadi: “Üç yıl boyunca kameramı hiç kapatmadan çekim yaptım, sokaklardaydım. Kamera bana büyük bir güç verdi, kamerayla sokaklarda olmak bir manifestoydu. O kadar çok çekim yaptım ki, filmde çektiklerimin hepsini kullanamadım. Filistin’de çektiğim kısımları ikinci filmde kullanacağım. Mısır’da kadınlar kendilerini ifade etme konusunda güçlük yaşıyorlar, sorunları halının altına süpürüp hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Şiddete uğrayan çok kadın var. Filmde Mısır’daki bu devrimci hareketi anlatıyorum ama aslında hikâye bendim, sadece film yapmak için yapmadım bu filmi. Çocukluğumda başıma gelenler hakkında konuşabileceğimi hiç düşünmezdim. Kadınları konuşmaya teşvik etmenin tek yol olduğunu düşünüyorum. Benim için film yapmaktan çok bir iyileşme süreciydi bu,” dedi.

Benim Bedenim/As I Want yarın (11 Haziran 2021) festival kapsamında 12.00 seansında Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gösterilecek. Biletler Biletix’de satışta!

24. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali

24. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali – 2021

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde Fiziki Gösterimler Ankara’da Başlıyor!

24. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali fiziki gösterimleri başlıyor. Pandemi koşulları ve yayınlanan genelge uyarınca sınırlı sayıda katılımcı ile basına kapalı olarak 4 Haziran’da gerçekleşen tören festivalin YouTube, Twitter, Instagram ve Facebook hesabından, ABBTV YouTube hesabından ve ankara.com.tr üzerinden 19.00’da canlı olarak yayınlandı.

Törende, 24. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin her yıl sinemamızdaki kadın emeğini görünür kılmak ve yeni kuşak kadın sinemacıları cesaretlendirmek üzere verdiği ödüller sahiplerini buldu. Genç Cadı Ödülü oyuncu Ahsen Eroğlu’ya, Bilge Olgaç Başarı Ödülleri oyuncu-şarkıcı Ayta Sözeri, oyuncu Demet Evgar, müzisyen Ekin Fil ile Köprüde Buluşmalar Yöneticisi Gülin Üstün’e ve Onur Ödülleri oyuncu Nur Sürer ile oyuncu-şarkıcı Zuhal Olcay’a verildi.

Tema Ödülleri de kadınların kazanılmış haklarını korumak amacıyla kurulan EŞİK- Eşitlik İçin Kadın Platformu, Arjantin’de başlayan ve kadın cinayetlerine karşı mücadeleleri tüm Latin Amerika’ya yayılan Ni Una Menos (Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz) ve Polonyalı kadınların kürtaj hakkı mücadelesinden doğan, kadın grevi pratiğiyle kadınların temel haklarını savunan Strajk Kobiet’e (Kadın Grevi) verildi.

Gösterimler yarın başlıyor!

5-11 Haziran tarihleri arasında yapılacak fiziki gösterimler, 1 Haziran’da açıklanan genelge uyarınca saat 22.00’deki sokağa çıkma kısıtlaması nedeniyle Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde ve CerModern’in kapalı salonunda izleyiciyle buluşacak. Festival biletleri ise Biletix üzerinden satışa sunuldu. Bu yıl Araftan Çıkmak temasıyla düzenlenen festivalde dünyanın 33 ülkesinden direnen, ilham veren ve dayanışan kadınların hikâyelerini anlatan yapımlar yer alıyor.

Festivalde yarın 10.30’da CerModern’de gösterilecek ilk film, bu yıl Berlin Film Festivali’nde ana yarışmada yer alan, esiri olduğumuz teknolojinin duygusal ihtiyaçlarımızı ne kadar karşılayabileceği sorusuna cevap arayan Maria Schrader imzalı Tam Sana Göreyim/I’m Your Man.

12.00’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Genç Cadı Ödülü’nün sahibi Ahsen Eroğlu’nun başrolde olduğu Aylin filminin gösteriminin ardından, Bilge Olgaç Başarı Ödülü sahibi Ekin Fil’in müziklerini yaptığı Kaygı filmi sinemaseverlerle buluşacak. Film sonrasında Ekin Fil ve Kaygı filminin yönetmeni Ceylan Özgün Özçelik “Filmde Yönetmen-Müzisyen İlişkisi” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirecekler.

Ayça Damgacı’nın, Tümay Göktepe ile birlikte çektiği, 87 yaşındaki Batı Trakya göçmeni babası İsmet Damgacı’nın doğduğu ve zorunlu göç nedeniyle ayrıldığı toprakları tekrar ziyaret edişini odağına alan Patrida 13.00’da, Chloé Mazlo’nun ustası olduğu animasyonu da işin içine kattığı, mutlu hayatları 1975’te Lübnan’da iç savaşın patlamasıyla altüst olan bir aileyi büyükannesinin hayatından aldığı ilhamla anlattığı filmi Lübnan Semaları/Skies of Lebanon 15.00’da CerModern’de gösterilecek. Bu iki filmin ardından saat 17.00’de Chloé Mazlo ve Ayça Damgacı’nın katılımıyla gerçekleşecek “Kadınların Hafızası” paneli ise 17.00’da yine CerModern’de.

Nisan Dağ’ın senaryosunu yazıp yönettiği, Fehmi’nin İstanbul’un yoksul bir semtinde geçen, rap ve bağımlılığın iç içe olduğu hikâyesini anlattığı, film için yapılmış müzikleriyle de öne çıkan Bir Nefes Daha/When I’m Done Dying 19.00’da CerModern’de gösterilecek. Doğduğu şehir Ankara’da filminin Türkiye prömiyerini yapacak Nisan Dağ ile filmin başrol oyuncusu Hayal Köseoğlu film gösterimi sonrasında izleyicilerin sorularını yanıtlayacak.

Kadınların Amerikası seçkisinde yer alan Emerald Fennell’ın iddialı bir öğrenci olduğu okulu bırakıp kendini tecavüze uğrayan arkadaşının intikamını almaya adayan Cassandra’yı anlattığı, En İyi Orijinal Senaryo Oscarını kazanan ve feminist çevrelerde tartışmalara sebep olan filmi Yetenekli Genç Kadın/Promising Young Woman 15.00’da, Kitty Green’in bir film şirketinde yönetici asistanı olarak çalışan Jane’in bir gününe odaklanan, #MeToo’ya içeriden bir bakış sunan Asistan/The Assistant 19.00’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde izleyicilerle buluşacak.

16.00’da ise Bilge Olgaç Başarı Ödülleri sahipleri Ayta Sözeri ve Demet Evgar’ın rol aldığı Aile Arasında filmi Ayta Sözeri’nin katılımıyla Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde ücretsiz olarak gösterilecek.

Festivalin çevrimiçi gösterimleri devam ediyor!

Nunzia De Stefano imzalı Nevia ve Sofía Rocha’nın dünya prömiyerini festivalde yapan filmi Sokaklara/Street Out 5 Haziran’a kadar, Amanda Kernell imzalı Kış Tatili/Charter ile Farah Nabulsi’nin Bafta Ödüllü, Oscar adayı kısa filmi Hediye/The Present 6 Haziran’a kadar Festivalscope üzerinden erişime açık olacak.

Festival Biletleri

Festivalin biletleri çevrimiçi gösterim platformu Festivalscope üzerinden satışa sunuluyor. Her film programda belirlenen gün ve saatte gösterime açılacak, üç gün boyunca gösterimde kalacak. Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi ve CerModern’in kapalı salonunda yapılacak gösterimlerinin biletleri Biletix üzerinden satışa sunuldu.

Bilet fiyatları

4-11 Haziran tarihleri arasında yapılacak fiziki gösterimlerin biletleri Biletix üzerinden alınabilecek. Bilet Fiyatları: öğrenci 12 TL, tam 20 TL.

Kundura Sinema Çevrimiçi Etkinlikler Devam Ediyor

Rüyanın Öte Yakası – Seçki

Kundura Sinema’nın çevrimiçi izleme platformu Kundurama‘nın yeni seçkisi “Rüyanın Öte Yakası” yayında.

New York merkezli bağımsız film platformu Kinescope’un kurucusu yazar Pawel Wieszczecinski’nin küratörlüğünde hazırlanan seçkide izleyicinin hafızasını, zihnini ve duygularını harekete geçirmeye hazır, ikisi kısa 3 film gösterilecek. 

İngiliz yönetmen ikili Daniel & Clara’nın 2019 yapımı belgeselleri “Notes From A Journey / Bir Yolculuktan Notlar” bizi duyularımızı açmaya davet ederken; Hindistanlı genç yönetmen Payal Kapadia’nın rüyalardan beslenen ödüllü kısa filmleri de izleyiciyi geçmiş zaman masallarını andıran spiritüel bir dünyanın içine çekecek. 

“Rüyanın Öte Yakası” seçkisi 19 Temmuz’a dek Kundurama‘da Türkçe altyazılı ve ücretsiz izlenebilecek.

Cannes Film Festivali İlk Kez Temmuz’da! Hem de Karbon Ayak İzi Duyarlı!

May 2011 Cannes Film Festival

2011 – 2015 yılları arasında gerçekleşen Cannes Film Festivallerinde bizzat bulunma şansına erişmiştim. Foto 10 yıl öncesinden. Tarihi boyunca hep Mayıs ayında gerçekleşen festivalde açıkçası havalar oldukça dengesiz, çoğunlukla da rüzgarlı, yağmurlu ve soğuk olurdu. Bir süredir festivale gitmiyorum, bu sene zaten gidemezdim bu sebeple de pek kıskandım: festival bu yıl sıcacık olacak, çünkü Temmuz’da gerçekleşecek ilk kez!

Kader!

6-17 Temmuz 2021 tarihleri arasında festivalde bulunmak istiyorsanız basın ve sektör akreditasyonu için online kapılar açıldı, haberiniz olsun.

Halk katılımı için ise Cannes’da 3 Gün akreditasyonu Nisan’da açılacak.

Normalde her yıl festival nedeniyle Fransız Rivierası, 200 bine yakın turist çekiyor. Festivalin bölge ekonomisine katkısı ise yaklaşık 200 milyon Euro imiş, dudak uçuklatan cinsten.


Festival, geçen yıl salgın sebebiyle gerçekleşememiş, bunun yerine ödüllere aday gösterilen 56 filmin listesi yayımlanmıştı.

Festival bu sene karbon emisyonu azaltımına gidiyor. Festivale akredite olan herkesten yolculukta gerçekleşecek karbon ayakizleri adına 20 euro’luk bir katılım payı alınacak ve toplanan bu katkı payları, yerel, ulusal ve uluslararası Karbon denkleştirme programlarına ödenecek.

2021 Altın Küre Ödülleri

Hollywood Yabancı Basın Birliği tarafından belirlenen ve genellikle Oscar ödüllerinin habercisi olarak nitelendirilen Altın Küre Ödülleri, dün gece 78. kez sahiplerini buldu.

Covid-19 nedeniyle ilk kez sanal ortamda ödüllerin dağıtıldığı programı Tina Fey ve Amy Poehler sundu.

Nomadland filmiyle drama dalında en iyi film ödülünü ve aynı filmle en iyi yönetmen ödülünü kazanan Chloé Zhao, Altın Küre kazanan Asya kökenli ilk kadın olarak tarihe geçti.

Gecede Rosamund Pike’ın tuhaf elbisesi ile Jodie Foster’ın online bağlantıda pijamayla ödül alması çok konuşuldu.

Törende Cecil B.deMille Özel Ödülü alan Jane Fonda da konuşmasıyla törene damga vurdu. Fonda “Hikayeler kalbimizi ve fikirlerimizi değiştirebilir. Birbirimizi yeni bir ışığın altında görmemize yardım eder, empati yapmamızı, birbirimizi tanımamızı sağlar. Bütün farklılıklara rağmen hepimiz insanız” dedi. Fonda konuşmasında, Hollywood’a herkesin hikayesinin görülür ve duyulur olması için bir şans verilmesi çağrısında bulundu. Sinema endüstrisinin görmekten ve duymaktan korktuğu bazı hikayeler olduğunu da hatırlatan Fonda, bazılarının duyulması için çaba harcandığını, bazılarının da seslerinin kısıldığını anlattı.

Nomadland ve Soul son zamanlarda izlediğim ve beni etkileyen filmlerdi, ödül almalarına çok sevindim. Borat’ı merak ettim, izleyeceğim. Minari de izlenmeli. Bir de I Care a Lot’u merak ediyorum.

Aday filmlerden Sound of Metal’i ve News of the World’ü merak ediyorum.

78. ALTIN KÜRE ÖDÜLLERİ’Nİ KAZANAN FİLMLER

  • Drama Dalında En İyi Film: Nomadland
  • En İyi Yönetmen: Chloé Zhao (Nomadland)
  • Müzikal/Komedi Dalında En İyi Film: Borat Subsequent Moviefilm
  • En İyi Yabancı Film: Minari
  • En İyi Animasyon Filmi: Soul
  • En İyi Senaryo: Aaron Sorkin (The Trial of the Chicago 7)
  • En İyi Film Müziği: Soul (Trent Reznor, Atticus Ross, Jon Batiste)
  • Drama Dalında En İyi Kadın Oyuncu: Andra Day (The United States vs. Billie Holiday)
  • Drama Dalında En İyi Erkek Oyuncu: Chadwick Boseman (Ma Rainey’s Black Bottom)
  • Müzikal/Komedi Dalında En İyi Kadın Oyuncu: Rosamund Pike (I Care A Lot)
  • Müzikal/Komedi Dalında En İyi Erkek Oyuncu: Sacha Baron Cohen (Borat Subsequent Moviefilm)

78. ALTIN KÜRE ÖDÜLLERİ KAZANAN DİZİLER

  • Drama Dalında En İyi TV Dizisi: The Crown
  • En İyi Mini Dizi ya da TV Filmi: The Queen’s Gambit
  • Müzikal veya Komedi Dalında En İyi TV Dizisi: Schitt’s Creek
  • Drama Dalında En İyi Kadın Oyuncu: Emma Corrin, The Crown
  • Drama Dalında En İyi Erkek Oyuncu: Josh O’Connor, The Crown
  • Mini Dizi ya da TV Filmi Dalında En İyi Kadın Oyuncu: Anya Taylor-Joy, The Queen’s Gambit
  • Mini Dizi ya da TV Filmi Dalında En İyi Erkek Oyuncu: Mark Ruffalo, I Know This Much Is True
  • Müzikal veya Komedi Dalı’nda En İyi Kadın Oyuncu: Catherine O’Hara, Schitt’s Creek
  • Müzikal veya Komedi Dalı’nda En İyi Erkek Oyuncu: Jason Sudeikis, Ted Lasso

Evde Festival Keyfi Devam Ediyor – 18. Filmmor Kadın Filmleri Festivali

Filmmor Afiş

İstanbul Film Festivali bu yıl ilk kez online olarak bilet sattı ve online olarak filmlerini seyircilerine izletti. İzlediğim üç film oldu, yorumlarımı bir sonraki blog yazımda paylaşacağım.

Ve, sanırım evde festival filmi izlemenin yollarına da alışmaya başlıyoruz. Sırada 18. Filmmor Kadın Filmleri Festivali var.

Covid karantinası nedeniyle ertelenen 18. Uluslararası Filmmor Kadın Filmleri Festivali, 12-22 Haziran tarihleri arasında “Hak Odaklı Sinema” temasıyla online olarak yapılacak. Festival kapsamında, film gösterimlerinin yanısıra söyleşi, atölye, paneller gibi farklı online buluşmalar da var.

Filmmor, 12 Haziran saat 21.00’de, yeryüzünün dört yanından festivali mümkün kılan kadınlarla birlikte, online canlı yayınla açılacak.

Festival, Feminist Bellek bölümünde bu yıl, öykülü sinemanın kurucusu Alice Guy-Blaché ’yi, Feminist Kadraj bölümünde ise Claire Pijman ’ı ağırlıyor.

Mor Kamera Dayanışma Ödülü, telif hakkı gözetilerek, festivalde yer alan tüm filmlerin, çünkü: “Eşit hak, alan, ücret, telif lütuf değil, hediye değil; kadınların hakkı”. diyorlar.

Festivalin kapanış akşamında Altın Bamya ödülleri de verilecek. Altın Bamya Ödülleri, Türk sinemasında kadınlarla ilgili yanlış mitlerin, algıların, cinsiyetçi bakışın sinemada yeniden temsiline ve bu ayrımcılığın normal kılınmasına, kadınlara dair alanların daraltılmasına bir eleştiri olarak ortaya çıkan bir ödül. Bakalım bu yıl bu güzide ödülü kim ya da kimler hak etti.

Tüm film ve etkinlikler www.filmmor.org adresinden, kayıt yaptırarak, İngilizce-Türkçe altyazı-çeviri ile ücretsiz olarak izlenebilecek. İyi seyirler.