Online Sinema Akademisi Aralık’ta Başlıyor!

Sinema eğitimlerinde 4. yılına giren Sinema Adası “Online Sinema Akademisi” ile yeni dönem eğitimlerini duyurdu. Çevrimiç gerçekleşecek eğitimler her yaştan katılımcıya açık.

1 Aralık 2021 – 13 Nisan 2022 tarihleri arasında Zoom üzerinden gerçekleştirilecek eğitimde, öğrencilere toplam 5 ay, 40 saat sürecek bir sinema akademisi eğitimi sunuyor.

Sinema yazarı Çağnur Öztürk moderatörlüğünde gerçekleşecek derslerde ulusal ve uluslararası alanda başarılı sinemacılar, 5 ay boyunca sinema eğitimleri verecek.

“Sinemada Kurgu” dersine dünyaca ünlü kurgucu Yorgos Mavropsaridis, “İlk Film İlk Yönetmenlik” dersine yönetmen Ceylan Özgün Özçelik ve
Azra Deniz Okyay,
“Proje Geliştirme ve Yapımcılık” dersine yapımcı Dilek Aydın, “Bağımsız Sinemanın Dijital Dönüşümü” dersine yönetmen Soner Caner, “Sinemada Görüntü” dersine görüntü yönetmeni Feza Çaldıran, “Fikirden Senaryoya Senaryodan Filme” dersinde yönetmen ve senarist Ali Taner Baltacı, “Bir Senaryo Yazmak” dersine yönetmen ve senarist Pelin Esmer, “Fikirden Filme Yolculuk” dersine senarist ve yönetmen Hiner Saleem, “Sinema Tarihi” dersine sinema eleştirmeni Rıza Oylum ve “Sinemada Oyunculuk” dersine oyuncu Derya Alabora katılacak.

1 Aralık – 13 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek ikinci dönem “Online Sinema Akademisi” 20 hafta boyunca her Çarşamba 19:30 ile 21:30 arasında Zoom’da gerçekleşecek.

İletişim;
info@sinemaadasi.com
0534-687-00-15

Kıvanç Sezer ile Senaryo Atölyesi

Yönetmen Kıvanç Sezer, mühendislik okuduktan sonra İtalya’nın Bologna kentine gitmiş ve orada kariyerinde değişikliğe gitmeye karar vermiş; sinemayı seçmiş. Cineteca di Bologna enstitüsünde iki yıl kurgu okumuş.  2009 yılında Türkiye’ye dönerek çeşitli belgesel ve TV programlarında kurgucu ve asistan olarak çalışmış.

Sezer, çeşitli belgesel ve kısa filmler çektikten sonra 3  yıl boyunca senaryosu üzerinde çalıştığı ilk uzun metraj filmi olan “Babamın Kanatları”nı yazdı ve yönetti. 2016’da vizyona giren film 51. Karlovy Vary Film Festivalinde dünya prömiyerini yapan film yurtiçi ve yurtdışında 20’den fazla ödül aldı. Şu anda üzerinde çalıştığı yeni projesinin senaryosunu ve filmin yapım kısmını geliştirme aşamasında.

Sezer, İFSAK’da vereceği dersleri şöyle anlatıyor:

8 hafta sürecek ve çeşitli ödevlerle devam edecek olan bu atölye kapsamında senaryoya ve bir senaryoyu filme dönüştürürkenki zorluklara dair deneyimlerimi paylaşmaya çalışacağım. Senaryonun temel kavramlarını, dramaturjiyi, karakterleri, öykülendirmeyi kısa örneklerle tartışacak, temel kavramları ortaya koyacağız. Farkında olmadan bizi kendine çeken temaları, film haline dönüşebilecek potansiyel projeleri, yazar/senarist olmak isteyenler için ileride faydalanabilecekleri fikir tohumlarını atarken karşılıklı birbirimize ilham ve cesaret vereceğiz.

Bilen birisi olarak değil, arayan birisi olarak bazı temel kavramlar üzerinde beyin fırtınaları yaparak iyi fikirlere alan açmaya, can suyu vermeye çalışacağız.

Filmler henüz fikir aşamasındayken bir imaj, bir çocukluk fotoğrafı, tanıdığınız bir kişinin başından geçen olay, gördüğünüz bir düş veya küçüklükten beri dinlediğiniz bir masaldır. Okuduğunuz bir gazete haberi veya bir Çehov öyküsüdür. Doğru kişi, bu ilk halindeki embriyoya uygun koşulları yaratır ve emekle onu büyütürse bir bebeğin doğuşuna şahit oluruz.

Peki ama doğru kişi, doğru koşul ne demek? İşte bu atölyede en çok kendi içimizde bunu arayacağız. Filmlerden, rüyalardan, fotoğraflardan, çocukluk anılarından, öykülerden bir yazar/senarist olarak bizim ayırt edici yönümüzü ortaya çıkarmaya çalışacağız. Filmin özü olarak da tanımlanabilecek “tema”lardan hangilerinin ilgimizi çektiğini keşfetmeye çalışırken sanatsal parmak izimiz olan bir tür farkındalığı ortaya koymaya çalışacağız. Belki de yıllarca üzerinde yılmadan çalışacağımız bir hikaye için en çok ihtiyaç duyduğumuz bu bilinçdışı motivasyondur. İyi filmlerin çoğu yaratıcılarıyla eserin özü arasında çok güçlü bağların olduğu filmlerdir.

Mezuniyet

Lise yılları, aslında her insanın hayatında çok önemli yeri olan bir dönemdir. Yaş olarak hala çocuk olduğumuz, ama artık olgunlaşmaya da başladığımız, kendimizi ispat etmek istediğimiz, birilerine özendiğimiz, bir şeylere kafayı taktığımız, aşkı öğrendiğimiz, aşık olduğumuzu sandığımız, ailevi problemler yaşadığımız, “kimse beni anlamıyor” dönemleridir lise yılları.

Kişiliğin oturduğu yıllar olmasından dolayı, diğer arkadaşlarımızdan sıyrılmaya başladığımızı hissederiz. Birlikte misket oynadığımız can arkadaşımız aslında karaktersizin tekidir. Veya o artık bizim öyle olduğumuzu düşünüyordur. Kimimiz ailesinin maddi durumunun farkına varır ve bununla hava atar veya ezilir. En yakın arkadaşın artık bir züppe veya eziktir. Gene kişiliğin oturduğu yıllar olması sebebiyle cinsiyetinin farkına varmışsındır. Artık bir erkeksindir ve kavga etmelisindir. Artık bir kadınsındır ve makyaj yapmalısındır. Peki gerçekten bunları hissediyor musundur yoksa başkalarına mı özenmektesindir?

Üstelik en iyi arkadaşlıklar lise yıllarından kalan arkadaşlıklardır. En önemli çağlarını birlikte geçirdiğin can arkadaşlarını hayatının her döneminde yanında göreceğini düşünürsün, ama aldığın her kararda yanındalar mıdır, hep seninle kalacaklar mıdır bilinmez… Arkadaşlıkları anlayışsızlık, dikkatsizlik, sorumsuzluk veya kader ayırabilir…

Psikolojik açıdan önemli bulduğum bir konu olan ergenlik ve lise yılları dönemi, bir kitabın, bir filmin konusu olmaya çok müsait. 2006’da vizyonda izlediğimiz Sınav filmi de kanımca ergenlik konularına değinen filmler arasında sıyrılıyordu. Bu Cuma vizyona girecek olan Mezuniyet de, konuyu ele alışı ve konuya yaklaşımıyla basit bir gençlik filminden öte bir senaryoya sahip. Filmin senaryosunu yazan, filmi yöneten ve filmde rol de alan, çok genç, yeni bir sinemacı var karşımızda: Doğa Can Anafarta.

1987 doğumlu yönetmen, okullu bir sinemacı. Biri ödüllü dört kısa filmden sonra Mezuniyet’i çeken Anafarta’nın, bu genç yaşında ümit vadeden bir yönetmen olduğunu düşünüyorum. Filmde beni rahatsız eden bir-iki eksiklik vardı, örneğin mezuniyet balosu sahnesi çok eksikti, filmin adını da aldığı en önemli sahnelerden biri olması gereken ve şaşalı bir biçimde gösterilmesi beklenen mezuniyet gecesi, sanki koskoca okulda sadece filmin oyuncuları varmış, filmde tek bir öğretmen varmış gibi çok sönük bir şekilde geçiştirilmiş. Teknik açıdan sahne geçişlerinde de bazı sorunlar vardı.

Rahmetli Aykut Oray’ın rol aldığı son film olmasıyla aslında adından söz ettirecek bir film. Bir tek bunla da değil, demin de değindiğim gibi ele aldığı konu ve konuya yaklaşım biçimiyle, boş bir film çekmemiş genç yönetmen. Üstelik iddialı konuların üstüne de gitmiş, bekaret, eşcinsellik, ölüm gibi… Bir sonuca ulaşmış, bir mesaj vermiş mi, tartışılır, çünkü mesaj kaygılı bir film gibi ilerlemiş, ama bitişinde sanki, işte böyle böyle oldu diyip konuyu kapatmış. Gene de film beklenmedik tempo çıkışlarıyla aslında seyirciyi yer yer şaşırtmayı ve kendine çekmeyi başarmıştır diyebiliriz.

Filmde daha önce başka filmlerde görmediğimiz, oyunculukta yeni olduğunu düşündüğüm gençler vardı ve bir çoğu oldukça doğal ve başarılıydı. Film çıkışında bazılarına rastladım ve tebrik ettim, çok heyecanlı ve çok mutlu görünüyorlardı, umarım kaliteli işlerde yer almaya devam ederler.

Yolun daha başında olan yönetmenimize de başarılar diliyor, bu tarz senaryolarla, daha başarılı çekimlerle, daha iyi sinema filmlerine imza atabileceğini düşündüğümü belirtmek istiyorum.