Beklenen, Merak Edilen Film: Passengers/Uzay Yolcuları

 

Uzay Yolcuları Afiş

Not: Bu yazı sürprizbozan (spoiler) içerir. Filmi izlemeden okumanızı tavsiye etmem.

Passengers, uzun süredir beklenen, bilim-kurgu türünde bir film, bu Cuma (13.01.2017) vizyona giriyor, biz ise Perşembe basın gösteriminde izleme şansı bulduk.

On yıl önce senarist Jon Spaihts, Warner Bros çatısı altında, Keanu Reeves ve partneri Stephen Hamel ile biraraya gelerek Shadow 19 isimli bir proje üstüne çalışmaya başlamışlar. Spaihts’in kafasındaki fikir aslında bir adamın yaşadığı bazı olaylar sonucu uzayda yapayalnız kalmasıyla sonuçlanan bir fikirmiş, Reeves ve partneri ise, ya hikaye oradan başlarsa nasıl olur demişler ve Spaihts’in fikrini bu yönde geliştirmişler. On yıldır yazılmakta ve geliştirilmekte olan proje, oynayacak kişiler konusunda epey evrim geçirmiş ve bir türlü nihai sonuca ulaşamamış, 2014’te Sony’nin filmin haklarını satın almasıyla oyunu kadrosu son halini daha hızlı bir şekilde alabilmiş, Reeves de yapımcılar arasında yer almaya karar vermiş. Bu uzun süreçte Spaihts, Prometheus, Doctor Strange, ve The Black Hole’un yeniden çekiminde başka senaristlerle birlikte kalem sallama şansına da sahip oldu fakat bu tamamen kendisinden çıkan ilk senaryosu.

Norveçli yönetmen Morten Tyldum ismini ise özellikle 2014’te Oscar ödüllerinin favorilerinden olan The Imitation Game’den hatırlıyoruz.

Dünyadan Homestead II adındaki bir gezegene tam 120 yıl boyunca yapılacak olan yolculukta 250 mürettebat ve 5000 yolcu var ve bunlar donuk uyku denen bir sistemle uyutulmuşlar, böylelikle ölmeden, yaşlanmadan yeni gezegende kaldıkları yerden devam edecekler. Bu yolcular çeşitli sebeplerle böyle bir deneyime gönüllü olmuşlar. Her birinin hikayesi bilgisayarlara kaydedilmiş. Film, yolcuların mürettebatla birlikte 120 yıl sonra uyanması gerektiği gemide Jim’in (Chris Pratt), henüz sadece 30 yıllık mesafe kat edilmişken uyku kapsülünün aktifleşmesi ve uyanmasıyla açılıyor. Jim önce bir problem fark etmiyor, her şey normal zannediyor, çünkü süper akıllı gemide robotlar, ekranlar ona yardım ediyor, onu odasına, yemekhaneye, oyun odalarına yönlendiriyorlar. Jim kısa bir süre sonra diğerleri nerede sorusunu soruyor ve teknik bilgileri takip edebildiği bir odada 90 yıllık bir yolculuğun içinde tek uyanık kişi olduğunu fark edip adeta çıldırıyor. Kendine bakmamaya başlıyor, kendisini içkiye veriyor, saç sakal birbirine karışıyor. Uyumakta olan yolcuların arasında gezerken birden içlerinden biri dikkatini çekiyor. Aurora’nın (Jennifer Lawrence) bilgilerine ulaşıyor ve onun güzel olmakla birlikte akıllı, esprili bir yazar da olduğunu öğreniyor. Bir yıl boyunca gemide yalnız yaşamış ve teknisyen olduğu için geminin sorunlarını çözmeye çalışmış ama başaramamış olan Jim, günlerce kendisiyle mücadele etse de sonunda dayanamıyor ve Aurora’yı uyandırıyor. Onu uyandıranın kendisi olduğunu söylemeden elbette. Başta aynı Jim gibi panikleyen Aurora, bir süre sonra Jim’in ona verdiği ilgi ve sevgi sayesinde sakinliyor, birbirlerine aşık olan ikili, öleceklerini kabul edip geminin avantajlarının ve aşklarının tadını çıkarmaya bakıyorlar. Muhteşem bir performans sergileyen Michael Sheen’in canlandırdığı android barmen Arthur onlara bunu ara ara hatırlatıyor: Nereye gideceğinizi, ne olacağınızı bırakın, yolculuğun (anın) tadını çıkarın. (Chris Pratt ve Jennifer Lawrence arasındaki kimya fena olmamış doğrusu.)

Jim (CHRIS PRATT) chats with bartender Arthur (MICHAEL SHEEN) at the Grand Concourse Bar in Columbia Pictures’ PASSENGERS.

Hikayeye devam edelim. Aurora’nın gerçeği öğrenmesiyle büyü bozuluyor. Aurora Jim’in yaptığının cinayet olduğunu düşünüyor, ondan nefret ediyor ve uzaklaşıyor. Bu noktada Jim’in Aurora’yı uyandırdığı andan itibaren, aşklarını yaşarken bile mimikleriyle, gözleriyle pişmanlığını yansıtması muhteşemdi tek kelimeyle.

Film bu romantizmi ve çelişkiyi yaşatırken bize, bir anda teknik bir hata yüzünden gemide uyanık üçüncü bir kişi oluyor ve şans o ki bu kez uyanan kişi mürettebattan biri: Gus (Laurence Fishburne). Geminin çok büyük teknik sorunları olduğunu, eğer müdahale edilmezse sadece üçünün değil, gemideki herkesin cayır cayır yanarak öleceklerini fark ediyorlar. Gus hasta, ölmek üzereyken onlara gemide daha fazla yetki hakkı olan bilekliğini teslim ediyor ve birbirinizin kıymetini bilin diyerek ölüyor. Jim ve Aurora artık sadece kendileri için değil gemideki herkes için umudu sağlam tutmak zorunda, ellerinden geleni yapmak zorunda!

Film eleştirilerinde filmin hikayesini bu denli detaylı anlatmak hiç huyum değildir, hele ki filmin tanıtımlarında, fragmanlarda Aurora’yı uyandıranın Jim olduğunun bir sır oluşu gibi bir durum varken ortada. Fakat bunu irdelemeden geçemezdim, bu yüzden yazının başına uyarımı koydum. Tüm basın eleştirilerinde, hatta yönetmen ve senaristle yapılan röportajlarda bile konuşulan bir konu var. Jim’in Aurora’yı uyandırmasının çok “ahlak dışı” bir durum olması, filmde Aurora’nın dillendirdiği gibi bunun bir cinayet olması ve bu durumun seyirciyi filmden uzaklaştırması… Pardon, siz, ciddi misiniz?

Her şeyden önce, ne zamandan beri filmleri insanların yapması gereken “en doğru” davranışları gösteren birer ilahi güç olarak izlemeye, değerlendirmeye başladık? Hani arada kalan çelişkili karakterleri daha çok seviyorduk, insanların çok güzel ya da çok çirkin, çok iyi ya da çok kötü, çok akıllı ya da çok aptal sergilenmesinden sıkılmıştık? Bir süredir sinemada süper kahramanlar dahil olmak üzere insanın defoları daha çok ilgimizi çekmiyor mu? O zaman daha rahat empati kurmuyor muyuz? Filmlerdeki hikayeler bu şekilde daha doğal olmuyor mu? Biz olsak ne yapardık‘ı düşündürmüyor mu?

Jennifer Lawrence and Chris Pratt star in Columbia Pictures’ PASSENGERS.

Ben senaristin de yönetmenin de bu filmi yapmaktaki amaçlarının: bakın insanoğlu böyle davranmalıdır, doğru olan budur, Jim tabii ki de Aurora’yı uyandırmadı, haydi şimdi ayağa kalkıp erdemlerimizi alkışlayalım demek olduğunu sanmıyorum. Şahsen bir uzay gemisinde bir sene boyunca yalnız yaşayıp, ömrümün geri kalanında o geminin içinde tek başıma kalıp öleceğimi düşünseydim, evet birine haksızlık edeceğimi, onun özgür iradesini hiçe sayacağımı bile bile, onu uyandırmayı ben de düşünür, değerlendirirdim. Yapabilirdim, yapmayabilirdim. Pişman olurdum, olmazdım. Bunlar insan olmamızla ilgili zaten. İnsan demek her zaman erdem demek değil ne yazık ki. Kaldı ki Jim iyi ve sevgi dolu biri, sadece menfaatleri için birini uyandırıp bencilce ihtiyaçlarını karşılamıyor, Aurora’yı hiçbir şey için zorlamıyor, karşılıklı bir alışveriş yaşatıyor, gözlerinde her an pişmanlığı taşıyarak…

Jim’in yaptığı şeyin doğru ya da yanlış olması değil, yapılabilir bir şey olup olmaması bence mesele. Siz gerçekten de “ben asla yapmazdım” diyor musunuz?

Etik meseleyi bir yana bırakacak olursak, Yunan filozof Epiktetos’un sözünü akla getiren bir felsefesi yok değil filmin: “Mutluluk gidilen yolun üzerindedir, yolun sonunda değil.” Görsel açıdan da doyurucu, lezzetli bir film Passengers. Uzay gemisinin atraksiyonları izleyiciyi eğlendirecek, mutlu edecek cinsten kurgulanmış. Fakat bilim kurgu türünde bir film için, içinde mantıken pek çok saçmalığı barındırdığını ve bunun filmin ciddiyetini bozduğunu söylememiz mümkün, örneğin bu denli komplike bir akıllı uzay gemisinde, acil durumlar nasıl düşünülmüş olamaz? Uyku kapsülü asla bozulamaz nasıl bir cevaptır… Çok komplike durumlar çözülebiliyorken, çok daha basit görünen sorunlar nasıl çözülemez?

İzlemeyi, üzerine düşünmeyi hak eden bir film Passengers, fakat son zamanlarda bu türde Arrival gibi, Snowpiercer gibi, Interstellar gibi içi çok daha dolu, çok daha özenerek yazılmış filmler izlemişken, Passengers’dan “wow!” nidalarıyla çıkmak bir hayli zor.

 

Uzay Yolcuları / Passengers Geliyor!

Aurora ile Jim, 120 yıl boyunca uyuyarak başka bir gezegene gitmekte olan yolcuların arasındaki iki kişidir. Fakat uyku kabinleri onları yanlışlıkla 90 sene önce uyandırır. İkisi de bu hatanın sebebini bulmak ve binlerce yolcuyla uzayda ilerlemekte olan gemilerinin kaderini değiştirmek zorunda kalırlar.

Jennifer Lawrence (Aurora) ve Chris Pratt (Jim) bu heyecanlı ve gerilim dolu bilim kurgunun baş rollerinde yer alıyorlar.

Yönetmenliğini Enigma filmi ile dikkatleri çeken Morten Tyldum’ın üstlendiği yapımın senaryosu ise Doctor Strange’in senaristi Jon Spaihts tarafından yazılmış.

Vizyon tarihi ise 13 Ocak 2017. Merakla bekliyoruz!