“DÜN GECE SOHO’DA” VİZYONDAN ÖNCE İKSV GALALARI’NDA

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından gerçekleştirilen İKSV Galaları’nda Edgar Wright’ın yönettiği psikolojik gerilim Last Night in Soho / Dün Gece Soho’da vizyona çıkışından önce, 9 Kasım Çarşamba akşamı City’s Nişantaşı-Cinewam ve Kadıköy Sineması’nda gösterilecek. Dün Gece Soho’da 1960’ların müziğine, gece hayatına, moda dünyasına ve Londra’ya yazılmış nostaljik bir sinemasal mektup; tarzıyla da 1970’lerin İtalyan gerilim filmlerinden esinleniyor.

Dün Gece Soho’da biletleri, 5 Kasım Cuma 10.30’da başlayacak Lale Kart üyeleri için indirimli ön satışların ardından, aynı gün 14.30’da genel satışa açılacak. Biletler passo.com.tr/tr üzerinden, Passo perakende noktalarından ve İKSV gişesinden alınabilir.

Tam: 45TL
Öğrenci: 30TL

İstanbul Film Festivali Online Olarak Devam Ediyor

İstanbul Film Festivali’nin Mart Seçkisi, prömiyerlerini Venedik, Berlin, Kudüs, Tribeca, Cannes film festivallerinde yapmış, aralarında sinema tarihinden klasiklerin de yer aldığı 12 filmden oluşuyor.

Gösterimleri 5 Mart saat 21.00’de başlayacak ve filmonline.iksv.org adresinden izlenecek filmlerin biletleri yine aynı site üzerinden alınabilecek. Filmler, gösterime açık kaldıkları 5’er gün boyunca izlenebilecek. Her hafta sonu yeni eklenen filmler 5 gün sonra 21.01’de gösterimden ve sistemden kalkacak. Önceki seçkilerde olduğu gibi her seansın bilet kapasitesi sınırlı. Filmlere tek tek bilet alınabileceği gibi gösterime açık filmleri içeren Kombine Film Paketleri de daha avantajlı bir fiyatla satın alınabilir. Tüm filmler Türkçe altyazılı gösterilecek, filmlere yalnızca Türkiye’den erişilecek.

stanbul Film Festivali Çevrimiçi Gösterimleri Mart Seçkisi filmleri:

· Ter / Sweat / Magnus von Horn / Polonya, İsveç ( 5 Mart Cuma 21.00 – 10 Mart Çarşamba 21)

· Takımada / Archipelago / Joanna Hogg / İngiltere (6 Mart Cumartesi 21.00 – 11 Mart Perşembe 21.01)

· Kaçan Kadın / Domangchin yeoja / The woman who ran / Hong Sang-soo / Güney Kore (7 Mart Pazar 21.00 – 12 Mart Cuma 21.01)

· Günler / Rizi / Days/ Tsai Ming-liang / Tayvan (12 Mart Cuma 21.00 – 17 Mart Çarşamba 21.01)

· Uzaydan Gelen Renk / Color Out of Space / Richard Stanley / ABD, Malezya, Portekiz (13 Mart Cumartesi 21.00 – 18 Mart Perşembe 21.01)

· Kestirme Yol / Meek’s Cutoff / Kelly Reichardt / ABD (14 Mart Pazar 21.00 – 19 Mart Cuma 21.01)

· Güzel Poz / Good Posture / Dolly Wells / ABD (19 Mart Cuma 21.00 – 24 Mart Çarşamba 21.01)

· Kiracı / Sublet / Eytan Fox / İsrail, ABD (20 Mart Cumartesi 21.00 – 25 Mart Perşembe)

· İnançlı Atlayış: Friedkin Şeytan’ı Anlatıyor / Leap of Faith: William Friedkin on The Exorcist / Alexandre O. Philippe / ABD ( 21 Mart Pazar 21.00 – 26 Mart Cuma 21.01)

· Salinger Yılım / My Salinger Year / Philippe Falardeau / Kanada, İrlanda (26 Mart Cuma 21.00 – 31 Mart Çarşamba 21.01)

· Bacaklarının Arasındaki Şeytan / El Diablo entre las Piernas / Devil Between the Legs / Arturo Ripstein / Meksika (27 Mart Cumartesi 21.00 – 1 Nisan Perşembe 21.01)

· Bir Bürokratın Ölümü / La muerte de un burócrata / Death of A Bureaucrat / Tomás Gutiérrez Alea / Küba (28 Mart Pazar 21.00 – 2 Nisan Cuma 21.01)

Çevrimiçi gösterimlerin biletleri 3 Mart Çarşamba günü 10.30’dan itibaren satışa açılacak. İyi seyirler.

39. İstanbul Film Festivali Bir Kısım Seçkiyle Evimize Geliyor

1984’ten bu yana her yıl Nisan’da İstiklal’de, Kadıköy’de festivalin filmlerinin peşinde koşuyorduk. İstanbul Film Festivali, bu yıl COVID-19 salgınından dolayı ileriki bir tarihe ertelenmişti. İzleyicisinden daha fazla uzak kalmak istemeyen festival, 39’uncu yılında festival programı için Cannes, Venedik ve Berlin film festivallerinden seçtiği 15 filmin Türkiye prömiyerlerini 15 ile 29 Mayıs tarihleri arasında internette gerçekleştirmeye karar vermiş.

filmonline.iksv.org adresinden erişilebilen filmleri izlemek için biletler yine aynı site üzerinden alınabiliyor. Bilet alınca filmler 5 gün boyunca kişisel erişime açılacak ve bu süre zarfında bir filmi başlattıktan sonra izlemek için toplam 30 saatimiz olacak. Festivalde olduğu gibi her seansın bilet kapasitesi sınırlı. Filmlere teker teker bilet alınabiliyor veya Toplu Film Paketi satın alarak 15 filmin tamamı daha avantajlı bir fiyatla izlenebiliyor. Türkçe altyazılı olarak yapılacak gösterimlere yalnızca Türkiye’den erişilebiliyor. Biletler bugün (14 Mayıs Perşembe) saat 10.30’da satışa sunuldu.

Eh, bir de böyle deneyelim. Teknolojinin gözünü sevelim.

Not: Bu yıl da bir filmin altyazı çevirisini yapmıştım ancak online seçkide yok kendisi. Kısmet.

Filmler şöyle:

Berlin Alexanderplatz / Burhan Qurbani

20 Yaşında Öleceksin / You Will Die at Twenty / Amjad Abu Alala

Hizmetkârlar / Sluzobníci / Servants / Ivan Ostrochovský

Daha Büyük Bir Dünya / Un monde plus grand / A Bigger World / Fabienne Berthaud

5 Kusursuz Sayıdır / 5 è il numero perfetto / 5 Is the Perfect Number / Igort

Söz Senettir / Es gilt das gesprochene Wort / I was, I am, I will be / İlker Çatak

Davacı / Litigante / Franco Loli

Deniz Mavileşene Dek Yüzmek / Swimming Out Till the Sea Turns Blue / Jia Zhang-ke

Kız Kardeşim / Schwesterlein / My Little Sister / Stéphanie Chuat, Véronique Reymond / İsviçre

Lillian / Andreas Horvath

Söğüt / Vrba / Willow / Milcho Manchevski

1982 / Oualid Mouaness

Walchensee Forever / Janna Ji Wonders

Martin Eden / Pietro Marcello

Küçük Kız / Petite Fille / Little Girl / Sébastien Lifshitz / Fransa

36. İstanbul Film Festivali Basın Toplantısındaydım

 

Türkiye’nin en büyük uluslararası sinema festivallerinden İstanbul Film Festivali, bu yıl tam 36. kez gerçekleşecek. 5-15 Nisan 2017 tarihleri arasında gerçekleşecek olan festivalde 186 adet uzun metraj film izleyeceğiz. Festivalde 17 adet kısa film de izlenebilecek.

Konuk yönetmen ve oyuncuların katılımıyla sohbetler, konserler ve özel etkinikler de festival kapsamında gerçekleştirilecek.

Bugün The Marmara Otel’de gerçekleşen basın toplantısında İKSV Genel Müdürü Görgün Taner, bu yıl festivaldeki önemli bir yeniliği açıklayarak konuşmasına başladı: Bu yıl öğrencilere hafta içi gündüz seanslarında 1TL’lik öğrenci biletleri sunulacak. Bu sinemasever öğrenciler için gerçekten de çok iyi düşünülmüş bir uygulama.

Geçtiğimiz yıllarda Akbank’ı festivalin ana sponsoru olarak görmekteydik fakat bu yıl İstanbul Film Festivali’nin herhangi bir ana sponsoru yok. Resmi sponsorlar Vodafone, DHL ve The Marmara Hotel zinciri. Festivale tema sponsoru olarak destek veren kurum ve markalar ise şöyle: Türk Tuborg A.Ş, Sabah Gazetesi, ATV, NTV, TLC ve Nescafe Gold. Ayrıca Görgün Taner, bu yıl başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere kamu kurumlarının festivale katkılarının önemli ölçüde arttığını ifade etti.

Bu yıl festival filmlerini Atlas, Beyoğlu, Pera Müzesi, İtalyan Kültür Merkezi, City’s, Kanyon ve Rexx salonlarında izliyor olacağız.

Barış Pirhasan, Selma Güneri, Macit Koper ve Çetin Tunca onur ödüllerini 4 Nisan’da gerçekleşecek açılış töreninde alacaklar. 2016 sonunda kaybettiğimiz Mithat Alam da Sinema Emek Ödülü’ne layık görülmüştü. Festivalde kendisini anmak babında en sevdiği film olan Godfather izlenecek.

Yüzüklerin Efendisi, X-Men gibi filmlerden aklımıza kazınmış olan sevilen oyuncu Sir Ian McKellen, festivalin onur konuğu! Kendisi de açılış töreninde ödülünü alacak.

Festivalin uluslararası yarışma bölümünde 13 film yarışıyor. Yarışma jüri başkanı yönetmen Reha Erdem.

FACE Avrupa Konseyi Sinemada İnsan Hakları yarışması devam ediyor. Bu yarışmada da çeşitli ülkelerden 10 film yarışıyor.

Ulusal yarışmada yarışan 12 film var. Bu filmlere toplam 9 dalda ödül verilecek. Pelin Esmer, Ceylan Özçelik, Yeşim Ustaoğlu, Onur Ünlü gibi yönetmenlerin son filmlerini bu yarışmada görmek mümkün.

Ulusal Belgesel yarışmasında tam 9 film yer alıyor. Bu filmlerin arasında, uzun süredir haberlerini alıp heyecanlandığımız Blue adlı belgesel de var.  Müzikle, toplumla ve kendi zihinleriyle savaşan iki dahi müzik insanı; Kerim Çaplı ve Yavuz Çetin’e dair bir belgesel olan Blue, yabancı müzik telif hakları ve post prodüksiyon için destek bekliyor, bu belgesele destek olabilmek için buraya tıklayın. 

Festivalin Ulusal Kısa Film yarışması bölümünün ikinci yılındayız.  Bu yıl yarışmada 11 kısa film yer alıyor. En iyi kısa film 5000 TL ile ödüllendirilecek. Yarışan filmlerin arasında !f İstanbul’da izleme şansı bulduğumuz, gazeteci Pınar Öğünç imzalı Evbark da yarışıyor. Evbark, Öğünç’ün ilk kısa filmi.

2012 yılında kaybettiğimiz yönetmen Seyfi Teoman anısına en iyi ilk film ödülü de bu sene verilecek ve kazanan film CMYLMZ Fikir Sanat aracılığıyla tam 30 bin TL ödül alacak. Bu bölümde de tam 13 film yarışıyor.

Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Birliği FIPRESCI ödülü de ulusal film, uluslararası film ve kısa film yarışmalarından birer filme gidecek.

Festivalde yeni bir köşe olan Cinemania’da sinema tarihinin köşe taşlarından kabul edilen filmlerden seçkiler yer alacak.

Neredesin Aşkım adlı bölümde bu sene de aşkın yaşının ve cinsiyetinin olmadığının altını çizen filmler gösterilecek.

Festival galalarında Cannes, Berlin gibi festivallerden güzel seçkiler bizleri bekliyor olacak. Örneğin Fransız yönetmen Olivier Assayas’tan Personal Shopper, Fransız yönetmen Giullaume Canet’den Rock’n Roll, İngiliz yönetmen Stanley Tucci^den Final Portrait, Amerikalı yönetmen Marc Webb’den Gifted…

Ömer Kavur imzalı kült film Anayurt Oteli, 30 yıl sonra yenilenmiş kopyasıyla festivalde izleniyor olacak.

Köprüde Buluşmalar bölümü de her sene olduğu gibi tüm hızıyla devam ediyor.

Festival biletleri 25 Mart 2017 saat 10.30 itibariyle Biletix, Atlas ve Rexx gişelerinde. Biletler hafta içi gündüz 8 TL, hafta içi akşam ve haftasonu seanslarında ise 20 TL.

Festival filmlerine, programa ve her türlü detaya http://film.iksv.org/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Bu seneki festival hashtagleri: #istfilmfest17 #kaldirkafani

 

La La Land / Aşıklar Şehri İKSV Galalarında

Hollywood müzikallerinin cazibesine bir övgü niteliğinde olan, modern bir romantizme sahip film Aşıklar Şehri, İKSV galaları kapsamında 21 Aralık Çarşamba, saat 21.00’da Cinemaximum City’s Nişantaşı’nda sinemaseverlerle buluşacak.

Filmin oyuncu kadrosunda Emma Stone, Ryan Gosling, John Legend, J.K. Simmons ve Rosemarie Dewitt yer alıyorlar. Yönetmen ve senarist Damien Chazelle bir önceki filmi Whiplash’te, caz dünyasını usta-çırak ilişkisindeki bir davulcu ve öğrencisi üzerinden ele almış ve hepimizi büyülemişti.

La La Land / Aşıklar Şehri İKSV Galası’nın biletleri 6 Aralık Salı saat 10.30’dan itibaren Biletix, ana gişe İKSV ve gösterim günü 18.00 itibariyle Cinemaximum City’s Nişantaşı’nda satışa sunuluyor olacak.

La Vanite / Kibir

İstanbul Film Festivali’nde, altyazılarını beyazperde’ye fırlatma (launching) görevim sırasında izlediğim Kibir, şansıma çok keyifli bir film çıktı.

Yaşını başını almış ve kanser hastalığına yakalanmış David Miller, kanserin onu zayıf düşürüp öldürmesini beklemeden hayatına kendisi son vermek ister. İnsanlara intihar etmeleri konusunda yardım eden bir şirket vardır ve Miller anlaşılan bu şirketle bağlantı kurmuştur, çünkü Miller’ı bir kadınla bir otel odasına girerken ve değişik diyaloglar kurarken izlemeye başlarız ve durumu bir süre sonra kavrarız.

Ona bu intiharda yardım edecek olan Espe, tuhaf bir kadındır, bir şekilde Miller ile bir bağ kurmuş ve ölmesini istemiyor gibidir. Otelde yan odalarından sesler gelmektedir, böylelikle müşterilerini kabul etmekte olan ama aslında evli ve çocuklu jigolo Treplev’le tanışırlar. Hayatı boyunca bağ kuramadığı oğlu ölümüne eşlik etmek istemeyince Miller Treplev’i bu eşliğe ikna etmek ister ve böylece bu üçlünün sohbet edecek zamanları olur ve aralarında bir dostluk başlar.

Konu ölümdür, ötenazidir ama senaryodaki kara mizah tonundan dolayı sürekli bir sırıtış yerleşir yüzümüze izlerken, hatta ara ara güleriz. İronik ve sinsi, kışkırtıcı düşünceler vardır diyaloglarda.

Otel odasının dokusu, atmosfer neredeyse sürreal bir evren yaratır. Tiyatral bir havası da vardır olan bitenin. Görüntü yönetmeni Patrick Lindenmeier, özellikle kullandığı kırmızı ve yeşil tonlarla, otel odasının pastel renklerinin de yardımıyla, filme masalsı, düşsel bir hava katmış. Lionel Beier ise İsviçreli genç bir yönetmen olmakla birlikte, bu yedinci uzun metrajı ve ne yaptığını bilen, kendine has dili oturmuş bir yönetmen olduğu her halinden belli. Kendisiyle yapılan bir röportajda ölümü ciddi bulmadığını, sinemanın da bir anlamda gerçeklerden başka bir tarafa bakmak için iyi bir materyal olduğunu, mizahın da bu noktada bu materyale iyi bir destek olduğunu düşündüğünü söylüyor.  Önceki filmlerinde de hep bir kara mizah ve alaycılık hakim. Yönetmenin Kibir’deki oyuncu seçimleri de çok başarılı, Henry Miller’ı canlandıran Patrick Lapp, İsviçre’de tanınmış bir oyuncu ve kendisiyle dalga geçebilen, hayatı çok da ciddiye almayan bir karakteri canlandırmakta gerçekten çok başarılı. Keza Almodovar filmlerinden bildiğimiz Carmen Maura da Espe rolüne cuk oturmuş.

Ölüm, yaşam, ilişkiler, bağ, aile, fahişelik, ebeveyn olma, pişmanlıklar, ötenazi, kararlar… Bu denli ciddi ve önemli konuları neredeyse fantastik bir biçimde beyazperdeye yansıtan, hayatla ilgili önemli soruları acı bir gülümsemeyle düşünmek durumunda bırakan, estetik yönü kuvvetli, keyifli bir film Kibir. Alaycı yapısıyla kibirli bir film olduğunu da söyleyebiliriz… İyi seyirler.

Not: Bu film festival döneminde populersinema.com sitesinde yayınlanmıştır.

Rodinny Film/Bir Aile Filmi

Beş senedir İstanbul Film Festivali’nde gösterilen filmlerden her yıl birer tanesinin altyazı çevirisini yapıyorum. Beş senedir farklı farklı coğrafya ve kültürlerin farklı farklı filmleri denk geliyor, kendi dillerinden İngilizceye çevrilmiş diyalogları Türkçe’ye çeviriyorum. Bu sene bana denk gelen film Rodinny Film/Bir Aile Filmi oldu.

Prag doğumlu Slovak yönetmen Olmo Omerzu’nun filmi, Avrupa sanat sineması tanımına cuk diye oturan, bunu güzel temsil eden bir matematikte ilerliyor. Henüz 15-20 yaşlarında iki çocuğa sahip olan Irena ve Igor adlı çift, başbaşa bir tatile çıkarlar. Yaşça küçük olan oğullarını 20’li yaşlarının başında olan ablalarına emanet ederek, gönül rahatlığıyla uçağa binerler. İnternet bağlantısıyla, kameralı görüntülü konuşmalarla ara ara eve bağlanarak durum raporu alır ve hayatlarına devam ederler. Fakat aslında henüz yetişkin olamamış olan çocukları bu yalnız bırakılmışlık ve ihmalin içinde yanlış yollara sapacaklardır. Irena ve Igor’un tatili de başta görüldüğü kadar şaşalı geçmeye devam edemeyecek, sorunlar birbiri ardına gelecektir.  Eve dönmelerinden sonra ise asıl bombalar patlar. Bir sanat filmi olmasına rağmen temposu yüksek bir yapımla karşı karşıyayız. Seyirciyi beklentilere sokan ve merak unsurunu uyanık tutan bir akışı var filmin. Oyunculuklar hikayedeki gerginliği yansıtmak açısından oldukça başarılı. Yönetmen kararları anlamında Omerzu kamerayı kullanırken karakterleri çevreleyen koşulların onların üzerindeki etkilerini yansıtmakta başarılı olmuş. Bizim için zaten farklı bir kültürken, kendi kültüründen bir aileyi yansıtmasına rağmen yönetmen adeta bir belgesel edasıyla yaklaşmış oyuncularına, yani izleyene onları inceleme, araştırma, keşfetme olanağı sağlamış. Bu anlamda psikolojik öğeler filmin hikayesinin altyapısını sağlam tutmuş. Zaten soğuk ve hislerini çok belli etmeyen bir toplumun insanları olmalarına rağmen filmde altı çizilmek istenen aile ihmali ve ailenin dıştan görünmeyen ama içerde çatlamalara sebep olan bozuk yapısı konusu çok net ifade edilebilmiş. Hem de en ufak bir ajitasyona, ağdalı ve duygu sömüren bir yola gidilmeden, hatta tam tersi kara mizah öğesini yüzeyde tutarak…

Filmin en sevimli karakteri ise Otto, ailenin sevimli köpeği. Köpeği öyle bir yere konumlandırmış ki yönetmen, filmin anlamına büyük katkısı olmuş. Aslında köpeğin konumlanışı, genelde minimal sanat filmlerinde var olan , bazen de yanlış kullanımları sonucu eleştirilen, hatta kendi sinemamızın minimal film örneklerinde sıklıkla gördüğümüz (Nuri Bilge Ceylan filmlerinde doğru kullanımını çok sık görüp meseleyi yafta gibi onun filmlerine yapıştırdığımız) sessiz, diyalogsuz anların “varoluş”la ilgili pek çok anlamı oluşu, örneğin karakterlerden birinin dakikalarca sigara içerek camdan dışarıya bakışının filme kattığı anlama çok benzer bir kullanım… Otto filmde sadece var oluş mücadelesiyle o kadar çok şey anlatıyor ki aslında…

Görüntü yönetmeni Lukas Vanota iyi iş çıkarmış. Filmin bir kısmı bir apartman dairesinin içinde, az bir kısmı dış mekanda, bir kısmı da ailenin tatile gittiği okyanus aştıkları yerlerde geçiyor ve arka planda kalan karakterler bile iyi işlenmiş vaziyette, halbuki kamera hareketleriyle hiçbiri kayırılmamış, hepsine aynı mesafede yaklaşılmış, mekanlar gayet geniş tutulmuş, geniş ve temiz planlar var, mekanı da algılamamıza, bazen kendimizi orada hissetmemize yardımcı olan.

İşlevi bozuk, kutsallığı bozulmuş bir aile yapısını resmeden film, atmosferiyle Orta Avrupa havasını da solutmuş oluyor sanki bize biraz… Festivalin etkileyici filmlerinden olduğunu söyleyebiliriz…

Not: Bu yazı, festival döneminde populersinema.com’da yayınlanmıştır.