Altın Küre’de çeşitli ödüllere layık görülen ve Oscar için 12 dalda aday gösterilen Diriliş‘i (The Revenant, 2015) hakkını vererek izleyebilmek için İstinye Park’ta IMAX sistemli salonu tercih ettim doğrusu, iyi de yapmışım. Diriliş, Michael Punke’un yazmış olduğu The Revenant: A Novel Of Revenge kitabından uyarlanmış. Kitapsa yaşanmış bir hikayeyi anlatıyordu. İsveçli avcı Hugh Glass (filmde Leonardo DiCaprio) 1800’lü yılların Amerika’sında, şimdinin Dakota bölgesinde ekibiyle avlanırken, bir ayının saldırısına uğrayarak çok ağır bir şekilde yaralanıyor. Hayatta kalma umudu çok düşük olan Glass, ekip arkadaşları tarafından vahşi doğada ölüme terkediliyor, melez oğlu da ekip arkadaşlarının biri olan John Fitzgerald (Tom Hardy) tarafından gözlerinin önünde öldürülüyor. Müthiş bir dayanma gücüyle hayatta kalmayı başaran Glass, oğlunu öldüren John Fitzgerald’dan intikamını alabilmek için, vahşi doğayla var gücüyle mücadele ediyor.

Filmin yönetmeni Alejandro Gonzalez Inarritu, 2007’de çok sevdiğim Babil filmi ile Oscar’da en iyi yönetmen ve en iyi film ödüllerine aday gösterilmişti. Geçen sene (2015) ise nedense çok ısınamadığım, yönetmenin de kendi tarzına uzak Birdman ile en iyi yönetmen, en iyi film ve en iyi özgün senaryo ödüllerine layık görüldü ve elbette son son bu başarılarıyla çok konuşuldu. Bu sene de bu denli iddialı bir filmle Oscar yarışında 12 dalda aday olması, kendisinin yönetmenlik iddiasını kanıtlıyor şüphesiz. Yönetmenin eski işlerinden Biutiful ve 21 Grams da şahsen çok başarılı bulduğum filmler. Inarritu’nın beyazperdeye attığı imzalara şöyle bir baktığımızda genelde dayanılması güç, acı verici olayları anlatmayı seçtiğini, ama bunları yönetmenlik anlamında doğal ve sert bir şekilde yüzümüze vurarak anlatmayı tercih ettiğini görüyoruz.
Diriliş, temposu çok yüksek bir sıcak savaş sahnesiyle açılıyor ve bizi içine çekmeyi anında başarıyor zaten. Filmin %95’i dış mekanda, gerçek mekanlarda, çoğunlukla da doğal ışık kullanılarak çekilmiş. Muhteşem bir doğa, film boyunca hikayeye eşlik ediyor ve geniş, uzun, temiz planlar sayesinde, yaşanan onca sert mücadeleye rağmen çevreyi seyre doyum olmuyor. Muhteşem bir yeşillik sürekli bizimle. Dağlar, kar, nehir… Vahşete rağmen her şey şiir gibi. Geniş planlar o kadar başarılı ki, izlerken adeta oradayız. Görüntü yönetmenliğine şapka çıkarmalı!
Gerçek hikayeden uyarlama olmasına rağmen elbette abartılar yok değil. Hugh Glass’ın yaşam mücadelesini izlerken, yok artık, buna rağmen mi ölmüyor, nasıl yani, hala devam edebiliyor mu, eh, bu kadar da olmaz demekten kendinizi alamıyorsunuz. Zira filmimiz bir süper kahraman filmi değil ve madem gerçek hayat hikayesi ve gerçek bir yaşam mücadelesi, keşke aslına daha uygun kalsaymış demeden edemiyoruz. Uzun süredir Oscar ödülünü haketmesine rağmen alamadığı için türlü şakalara konu olan Leonardo DiCaprio’nun performansı gayet yerinde. Fakat filmde oyunculuk deyince Tom Hardy’nin bu alışılmışın dışındaki performansı beni o kadar etkiledi ki, gözüm bir süre sonra DiCaprio’yu görmemeye başladı. Teksas aksanlı İngilizcesi’nin başarısı bir yana, karakteri izlerken çoğunlukla onun Hardy olduğunu unutuyorsunuz, ki bence başarılı oyunculukta en önemli kriterlerden biri bu. Örneğin DiCaprio’yu izlerken bu pek olmuyor şahsen bende, karakterinin sunduklarının içinde kaybolamıyorum. Umarım bu sene en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü Hardy alır.
Bir intikam hikayesi Diriliş. Ama bu intikam hikayesine insanın doğayla olan mücadelesi de ekleniyor elbette. İnsan, hayvan gibi değil. Medeni ve vicdanlı bir yaratık ama onun da içinde kötülük var. Ayırım var. Zorda kaldığında vahşet var. Yalan var. Yarı yolda bırakma var. Sineklerin Tanrısı’nı hatırlatan bir yapısı da var Diriliş’in. Medeniyet/ilkellik, iyilik/kötülük, Kızılderililer, Fransızlar, Amerikalılar üzerinden farklı okumalara da açık. Diriliş, vahşet açısından izlemesi zor sahneler de içeriyor, yine doğal, yine suratımıza tokat gibi!
Filmde herhangi bir kadın ya da aşk hikayesi yok. Tamamen maskülen, sert bir film.
65 mm dijital çekilen Diriliş’in, mümkünse sinema salonunda, değilse de büyük bir perde ya da ekranda, iyi bir ses sistemiyle izlenmesi gerekiyor bana kalırsa. Neredeyse gözlüksüz 3D deneyimiymiş gibi izlemek isterseniz, IMAX olan salonlarda izlemenizi önereceğim.
Kelimenin tam anlamıyla lezzetli bir sinema filmi Diriliş. Oscar yarışında hangi ödülleri alır bilinmez ama şimdiden yılın en iyi filmlerinden biri olduğunu söylememiz için ödüllerini beklememize gerek yok. İyi seyirler.
Not: Yazı, filmin vizyon haftasında kulturmafyasi.com sitesinde yayınlanmıştır.